2012 Londra Olimpiyat oyunları, ardında bir çok tartışma bırakarak sona erdi. Şeytanın bacağını neyse ki sonlara doğru kırdık, özellikle Atletizm’de alınan 2 madalya büyük SÜPRİZ oldu !!! Gelen sayılı madalyaların hepsinin arkasında bir dram var. Aslında rakipleriyle hiçbir şartı eşit olmadığı halde kürsüye çıkan sporcular zoru başarmadılar, İMKANSIZI gerçekleştirdiler. Sevineyim mi üzüleyim mi karar veremedim.
Şimdi herkes “Niye bu kadar az madalya aldık” hesaplarını yapıyor. “Voleybolda beklediğimiz başarıyı bulamadık” hatta “Hayal kırıklığına uğradık” diye ahkam kesen, sporu futboldan ibaret bilenlere bir çift lafım olacak: Arkadaşlar bahsettiğiniz yer OLİMPİYAT OYUNLARI, “Çaycılar odası mahalle turnuvası” değil. Bu sporcuların Olimpiyat kotasını doldurmak için 4 sene boyunca, kaç şampiyona, kaç yarış, kaç müsabaka KAZANMAK (katılmak değil kazanmak diyorum) zorunda olduğunun farkında mısınız? Tabi ki değilsiniz… Çünkü sizlerin de malumu Olimpiyat oyunlarında ki müsabakalar, AMATÖR yada DİĞER diye sınıflandırdığınız branşlardan oluşmakta. Gazete sayfalarında bu branşlarda alınan madalyalar da kutu haberi geçmediğine göre, oraya gelene kadar nerelerden geçildiğini bilmemeniz normal !!! Dolayısıyla sporcularımız İMKANLAR doğrultusunda, alın teriyle, emekleriyle, çok çalışarak Olimpiyatlarda yer almayı BAŞARDILAR…. Önce bunu bir alkışlayalım sonra irdeleyelim.
Öncelikle yapılan tartışmaları suni bulduğumu söylemeliyim. Çünkü her olimpiyat oyunlarının ardından bu tartışmalar yapılmakta, ülkemizde spor masaya yatırılarak didiklenmekte, sonra da başka bir gündeme geçilmekte. Kısaca laf çok, icraat yok. Yani bu tartışmaları yapmak bir nevi moda …. Bizde bir adım bile yol alınamayacağını bile bile modaya uyuyoruz ve irdelemeye devam ediyoruz.
İlk yazılarımdan birinde Sporculuğun meslek olarak görülmediğini ifade etmiş, “Aileler çocuklarını boyu uzasın, evde kudurmasın diye spor okullarına götürürdü” demiştim. Yani spor yapmak beynimize HOBİ olarak kazınmıştı. O günden bugüne değişenler pek bir şey yok maalesef. Hala AMATÖR sporlarda mesleği profesyonel sporcu olan, hayatını bu işten kazanan bir avuç insan var.
Modaya uymak için ahkam kesenler eğitimden bahsediyor. Çok doğru söylüyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı ve Spor Bakanlığı birlikte çalışmalı. Beden Eğitimi dersinde çocuklar atlama beygirinden atlatılacağına, abuk sabuk kültür fizik hareketlerinden not alacağım diye uğraşacaklarına (Beden Eğitimi Öğretmenlerim, lütfen kızmayın sözüm size değil. Sizler de müfredatı uyguluyorsunuz haliyle), SPOR KÜLTÜRÜ diye bir ders konsa, aynı tarih dersi gibi, spor tarihini okusa çocuklar, Beden Eğitimi dersi “kaynatılan” ders modundan çıksa da, matematik gibi, tarih gibi önemli bir ders sıfatını kazansa. Amatör spor branşlarını tanısa, yapmak istediğini yapabilecek imkanlar yaratılabilse. Hatta okul 1.’lerine verilen kontenjan gibi, başarılı sporcuların da hepsi bursla okuyabilse…vs..vs..vs… Önce biz önemsesek şu SPOR olayını da çocuklarımıza da önemsetsek….
Diyelim ki eğitim işini hallettik, çocuğu spor kültürüyle donattık, yeteneği olan bir branşta eğittik, ortaya mükemmel bir sporcu çıkardık, sonra? Hangi kulüpte, hangi şartlarda oynayacak bu çocuk?
2 yıl önce, dünya sıralamasında 5. sıraya kadar yükselme başarısını göstermiş milli sörfçümüz Çağla Kubat’la, Çeşme’de düzenlenen Dünya Sörf Şampiyonası sırasında bir röpörtaj yapmıştım. “Şampiyonluğu hedefliyor musun?” diye saçma bir soru sormuştum. Hiç düşünmeden HAYIR diye cevapladı. “Burada birlikte yarıştığım kişilerin mesleği bu. Günde 8 saat antrenman yapıyorlar ve hayatlarını bu işi yaparak kazanıyorlar. Ayakkabısının altında bile sponsor ismi var. Oysa ben boş yelkenle yarışıyorum. Benim mesleğim oyunculuk, fırsat buldukça sörf yapabiliyorum, dolayısıyla 5. sıraya ulaşabilmem bile bir mucize” demişti.
Çağla’nın röportajında özellikle altını çizmek istediğim bir yer var. Kadın “BOŞ YELKENLE YARIŞIYORUM” diyor. Eğitim kısmını düzeltsek bile, sponsorlar olmadan, imkanlar yaratılmadan hiç bir şey olmaz.
Sponsor niye yok peki ?!? Sponsorluğu teşvik için yasa çıkmasına rağmen, futbol hariç AMATÖR branşlara sponsorluk düzeyi çok alt seviyelerde. Çünkü sponsorun ilk sorduğu soru “Medyada ne kadar yer alacak” Cevap “?!?” Sponsor adını bir turnuvaya, lige, oyuna veriyorsa bunu reklam için yapıyor. Ancak amatör sporların haberleri zaten çok az çıkıyor birde üstüne üstlük reklama girdiği için sponsorun ismi kırpılıyor. E adam reklam yapmak için döktü o kadar parayı…. Böylece bir kısırdöngü oluşuyor ve herkes birbirine atıyor topu.
Evet eğitim şart, ancak herkes taşın altına koymalı elini. Sonuçta hepsi birbirine bağlı ve en büyük rol medyaya düşüyor yine. Amatör sporların duyulmasını gelişmesini sağlayacak olan, sponsorların iştahını kabartacak olan yine bizlerin yapacağı haberler. Eğitim, teşvik ve destek… Belki o zaman olimpiyatlarda niye madalya gelmedi diye eleştiri oklarımızı o sporculara yöneltmeye hakkımız olur.
“O VE PARA” yazımı okuyanlar bu görkemli spor şöleninin henüz bitmediğini biliyorlar. “Olimpiyatların ardından 29 Ağustos’ta başlayacak Paralimpik Oyunları’nda yarışacak sporcularımızı unutmayın. Onlar da Ay-Yıldızlı formayla madalya peşinde ter dökecekler ve inanıyorum ki bizleri gururlandıracaklar” diyerek bitirmiştim yazımı. Arkasında katmerli dram hikayeleri olan ve çok daha zor şartlardan geçerek oyunlara katılmaya hak kazanan bir çok engelli sporcumuz, madalya umutlarımızı sürdürüyor. Sırf bu yüzden bile desteği alkışı hak ediyorlar diye düşünüyorum…
Zeynep Çiğdem Dedeoğlu
zcdedeoglu@gmail.com