Geçen hafta Dünya Ligi'nden söz etmiş, Avrupa Ligi'ne ise kısaca değinmiştim. Bu kez sırada burada mücadele eden takımlarımız var.
Maçlara göz atmadan önce bir ayıptan söz etmek istiyorum. Haberi cumartesi günü internet sitelerinde okumuşsunuzdur. Ama benim de bu konuda söyleyeceklerim var.
Biliyorsunuz iki erkek, iki de bayan ulusal ekibimiz ülkemizi temsil ediyor. Voleybolumuzun teknik patronu Zanini, Dünya Ligi'nde oynayan A Takımımızın başındaydı, Avrupa Ligi'nde mücadele eden grubumuz da Reşat Arığ'a teslim edildi. Her iki antrenör de bu güne kadar görevlerini sürdürdü. Hafta sonu Marmaris de oynanan Avrupa Ligi'nde hepimizi şaşırtan bir uygulama ile karşı karşıya kaldık. Bu ekibi çalıştıran Reşat Arığ yerine Danimarka maçlarına birden Zanini baş antrenör, Reşat da yardımcısı olarak çıktı.
İşte benim itirazım bu uygulamaya. Bu garip durum için Zanini, “ben tüm ulusalların tepesindeki kişiyim, üstelik benimle birlikte Dünya Ligi'nde oynayan 3 oyuncumu da getirdim, onların başında bulunmam, onları yönetmem çok doğal” diyerek sahaya çıkma kararı almış olabilir. Bunu bir hak olarak da görebilir. Ama Zanini'nin üstünde yer alıp da bu isteğe olumlu yanıt verenler kimlerse gerçekten çok ayıp ettiler. Eminim ki bu orada maçı izleyenler bizler kadar camiayı da fazlasıyla üzdü.
Bu ilk değil. Daha önce Motta da buna benzer bir uygulama yapmıştı. Ancak o maçların ortasında değil, şampiyonanın başından itibaren sahaya çıkmıştı. Bu yüzden de üstünde fazla durulmadı.
Aslında, bizde “yabancıdır. Ne yapsa yeridir” düşüncesi hep oldu. Çünkü ülke sporunda, özellikle de voleybolumuz da her zaman yabancıların ayrıcalığı vardır. Ne yazık ki, kulüpler de, federasyonlarda onların kuş kondurduğunu düşünür. Nedenini sorduğunuzda yanıt aynıdır; “Türk antrenör mü var?” Bu cevabın karşısında sanırsınız ki kulüplerde, ulusal ekiplerimizde yer alan tüm bu sporcular gökten zembille indiler. Onların buralara gelmesinde bizim antrenörlerimizin hiç payı yok. Bu muhteremlerin elinde öyle bir sihirli değnek var ki, değdiğinde o güne kadar yerlerde sürünen voleybolumuz, sporcularımız birden üst düzey müsabakalarda başarılı olurlar ve derecelere uzanırlar.
Zanini de böyle düşünmüş olacak ki, birden sorumluluğu üstlendi, bir tarafta sihirli değneğiyle, diğer tarafta teknik direktörlük becerisiyle Danimarka karşısında galibiyetlere uzandı (tabi, A Takımdan Metin, Burak, Hakkı'nın bu ekibe dahil olduğunu, Danimarka'nın 8 maçta ancak 1 puan alabildiğini yani grubun en zayıf halkası olduğunu da göz ardı edersek) alkışı da fazlasıyla hak etti.
Umarım bir gün, yabancıları da gözümüzde çok fazla büyütmeden gerçek yerlerine oturtur, antrenörlerimize ve sporcularımıza gereken önemi ve değeri veririz.
MAÇLAR
En sonda söyleyeceğimi, başta yazayım; Daha önceden televizyonda izlediğim, ancak bu kez Marmaris de iki gün seyrettiğim her iki takımımızda da olumlu değişiklikler var. Gerçi 16 Haziran da ki yazımda değindiğim konular geçerliliğini koruyor ama ilerleme de gözle görülüyor. Ne yazmıştım? Hatırlayalım:
“Avrupa Ligi'nde oynayan ekiplerimize gelince, gözümüze ilk çarpan şey istikrarsızlık. Bir günleri, bir diğerine uymuyor. Bence bunun 2 nedeni var. En önemlisi gençlerin teknik ve beceri eksikliği. Diğeri de takım kurgularının yanlışlığı. Sporcuların büyük çoğunluğu ligde az şans buluyor. Yani maç eksiklikleri var. Hepsini bir arada oynatırsan bu iniş- çıkışlar kaçınılmaz olur. Çünkü sorumluluk almayı bilmiyorlar. Bunu aşmak için araya mutlaka tecrübeli, becerikli, yani her işi yapan 1-2 asker oyuncu, birde tecrübeli pasör yerleştirmek gerekir. O zaman krizleri çabuk aşarsın, gençlerde telaştan, daha doğrusu çabuk dağılmaktan kurtulurlar.
Erkek tarafında da sıkıştığımız anlarda ortaya çıkacak, takımı sırtlayacak bir smaçör eksikliği göze çarpıyor. Bakalım ilerleyen karşılaşmalarda iki takımın gençlerin performansları ne kadar artacak. Hep birlikte göreceğiz.”
Yukarıda değindiğim gibi, ilerleme var ama sıkıntılar hala tam olarak aşılmamış. Bayanlar ilk gün Bulgaristan karşısında ilk sette 10-8' e kadar durarak oynadılar, sonra hızlandılar: 16-11, 20-14, 24-16, 25-21.
İkinci set: 8-5, 13-8, 16-12 ve 17-16. 20-18, 20-20, 25-22.
Üçüncü set: 5-3, 7-8, 7-10 (2 sayıya 7 sayı), 10-10, 11-14, 22-14, 25-17. Bu arada 11-14 de topu öldürdük. 12-14 oldu. Yeliz servise geldi. Üst üste 10 tane taktik ama etkili servis attı. Bulgaristan'ın manşeti bozuldu. Oyun kurmakta zorlanmaya başladılar. Yaptıkları atakları ya bloklarla durdurduk, ya da defanstan çıkararak sayılara dönüştürdük. Ne var ki bir çok kez topu kullanmamıza karşın hücumlarımızın sert olmaması nedeniyle sonuca gitmekte zorlandık. Halbuki sayı almak için en fazla ikinci hücumda topu öldürmek gerekir. Yoksa rakip her zaman bu kadar şans tanımaz.
Öte yandan takımın içinde bir gruplaşma olduğu da kulağıma geldi. Umarım bu bilgi yanlıştır. Doğruysa da hemen düzeltilmeli.
Bir başka konu da antrenörümüz Ferhat Akbaş ile ilgili. İtalyanların servis atan her oyuncuya yer göstermesi alışkanlığını o da benimsemiş. Beni okuyanlar bilirler, “her servise karışmanın oyuncuları baskı altına aldığını, belirlenen hedefe topu göndermek için servisi yumuşattıklarını yani servis silahını gerektiği gibi kullanamadıklarını, en önemlisi de, maç öncesi yapılan taktik toplantılarda söylenenleri çabucak unuttukları için, tekrar tekrar ikaz etmek gerektiği imajını yaratmanın sporcuları etkileyebileceğini, ayrıca bu yöntem doğru ve gerekliyse, neden erkeklerde bu uygulamanın yapılmadığını, yoksa bizlerin kızlardan daha akıllı ve dikkatli olduğumuz mu düşünülüyor” diye bir yazı yazmıştım.
Ferhat arkadaş, iyi işler yapıyorsun. Asların olmadığı, kendi takımlarında süre bulmakta zorlanan bir grupla finale yükselme başarısı göstermeni takdirle karşılıyorum. Ama lütfen şu yukarıda yazdıklarımı aklının bir köşesinde bulundur. Her servise müdahale etmek yerine, gerektiğinde uyar. Yani oyuncuları biraz daha serbest bırak. Onlara güvendiğini gösterdiğinde emin ol daha iyi sonuçlar elde edersin.
İSTATİSTİK
Genelde 71 servis kulandık. 5'i kaçtı, 8 direk sayı aldık. Servise karşı 50 kez topla buluştuk. 5 direk hata yaptık. Yüzdemiz 60. İyi manşet ise %50. 89 hücum yaptık, bunun 37' si sayı oldu. Yüzdemiz 42. 11 de bloktan sayımız var.
En çok sayıyı Meliha üretti: 15 (3' ü bloktan, 2' si servisten). Onu 10'ar sayıyla Yeliz, Özgenur, Kübra izledi.
İlk kez ulusal takımda izlediğim Meliha ile ilgili küçük bir not düşmek istiyorum. Servise karşı manşeti düzgün. Özelikle defansta yer tutuşu, oyunu okuyuşunu çok beğendim. Plajdan gelmiş olması ona büyük avantaj sağlıyor. Bu maçta en çok sayı üreten oyuncu olmasına karşın ben yine de hücumda eksik olduğunu düşünüyorum. Eğer kulüp antrenörleri bu konunun üstünde dururlarsa, hızlı bir çıkışa geçebilir.
Devam edelim: Servise karşı manşetlerde en iyi; Cansu oldu. Yüzdesi 74, İyi manşeti %63. Ama hücumda o da eksik kaldı: %20. Liberomuz Gizem, 17 kez topla buluştu yüzdesi 59. İyi manşet %47. Hücumda iki orta oyuncumuz öne çıktı. Kübra, 9 top aldı, 8 sayı buldu, yüzdesi 89. Özgenur 12 kez topla buluştu, 8 sayı üretti, yüzdesi 67.
İKİNCİ GÜN
İlk güne oranla servislerde daha etkisiz, servise karşı manşetlerde daha sıkıntılı, hücumlarda da daha zor top öldürdük. Sadece blokta 2 sayı fazla ürettik. Bu durum ilk iki setin 25-23, 25-23 bitmesine yol açtı.
Sonuçta Slovenya ile deplasmanda oynayacağı iki müsabaka daha olmasına karşın ulusallar grup birinciliğini garantilediler. Ekibimiz diğer grubu ilk sırada tamamlayacak takımla ayın 16'sın da içeride ve 19'un da deplasmanda Avrupa Ligi'nin en büyüğü olmak için iki maç oynayacak.
İSTATİSTİK
74 servis attık, 7 hata yaptık, 4 direk sayı aldık. Servise karşı manşette 53 kez topla buluştuk, yüzdemiz 57, iyi manşet yüzdemiz düşük kaldı: %34. 116 atak yaptık, 42 sayı ürettik, yüzdemiz 36. Bloktan 13 sayımız var.
Servise karşı manşette libero Gizem takımımızın en iyisiydi. 27 kez top karşıladı, yüzdesi 59, iyi manşeti %41. Hücumda Kübra tüm arkadaşlarını geride bıraktı: 16 pas aldı, 10 sayı buldu, yüzdesi 62. Oyuncumuz bu başarısına birde 6 blok ekleyerek ekibimizin en çok sayı üreten (16) sporcusu oldu. Onu 11'er sayıyla Yeliz ve Özgenur izledi.
İşin güzel tarafı; İki orta oyuncumuzun smaçörler kadar top almalarıydı (3 sette toplam 35 pas). Yıllardır pasörlerin, orta oyuncuları unutup, oyunu köşelere yıkmalarından, ya da ortaları ısrarla 2'ye tek ayağa dolaştırmalarından şikayet eder dururum. Onun için Çağla ve Ezgi'nin bu pas trafiğinden çok mutlu oldum. Devam kızlar. Bu belki diğer pasörleri de etkiler.
ERKEKLER
Danimarka karşısında, takıma giren 3 yeni oyuncunun olumlu katkısıyla tutuk başladığımız ilk setin başlarında önce 5-8, sonra da 12-14 geriye düştük ama hızlanıp ikinci teknik molaya 16-14girdik sonrada yürüdük gittik: 25-21.
Tempolu ve istekli oyun, diğer setlerin kolay gelmesini sağladı: 25-14, 25-15.
Tek eksikliğimiz yüzde 55 iyi manşete karşın ortadan az oynamamızdı (Hakkı 7, Mustafa 6 top aldı).
İSTATİSTİK
74 servis attık, 10'u kaçtı, 6 direk sayı bulduk. Servise karşı 38 kez topla buluştuk, 1 direk hata yaptık, yüzdemiz 68. İyi manşet yüzdesi 55. 68 hücum yaptık, 38 sayı bulduk, yüzdemiz 56. 15 de bloktan sayımız var.
Burak 16, Metin 15, Hakkı 11, Gökhan, Mustafa 8'er, pasör Murat 1 sayı aldılar.
Servise karşı manşette ilk sıraya Gökhan yerleşti: %91. İyi manşet yüzdesi 73. Ama hücumda % 44 de kaldı. 3 blok ve 1 servisten sayı buldu.
Hücumda aldığı 7 topun 6' sını öldüren Hakkı'nın yüzdesi 86. Onu 17 hücumdan 14 sayı çıkaran ve yüzde 82 gibi 4 numara oyuncuları göz önüne alındığında çok yüksek bir değere ulaşan Burak izledi.
İKİNCİ GÜN
Bir gün öncesinin ilk altısında Metin vardı, bu kez onun görevini Ufuk yüklendi. Yine istekli bir oyun ve set vermeden 3-0 kazandık (25-17, 25-14, 25-22). Sadece 3. sette biraz gevşedik. Bu yüzden 10-7' den sonra 10-10 da yakalandık. İkinci teknik molaya 16-13 girdik. Bu farkı koruyarak da 25-22 ile maçı 3-0 noktaladık.
İSTATİSTİK
İlk günkü gibi iyi manşet oranımız %54 olmasına rağmen yine orta oyunular az topla buluştular (Hakkı 7, Mustafa 5).
Genelde 11 servis kaçırdık, 6 direk sayı aldık. Servise karşı hiç hata yapmadık. Yüzdemiz 77. İyi manşet %54. 78 hücumdan, 33 sayı bulduk, yüzdemiz 42. Bloktan da 14 sayımız var.
Gökhan 13, Burak 12, Ufuk 10, Mustafa 8, Hakkı 7, pasör Murat 2 sayı ürettiler.
Servise karşı manşette liberomuz Burak %80, iyi manşet % 60 gibi yüksek bir oran yakaladı. Onu yüzde 75, iyi manşet % 50 ile Gökhan, ayni değeri tutturan Burak izledi.
Hücumda; 5 toptan 4'ünü öldüren Mustafa %80, 7 pastan 4 sayı üreten Hakkı % 57, 15 ataktan 8 sayı çıkaran Burak %57, 21 toptan 8 sayı alan Gökhan %38, 28 hücumda 9 sayı üreten Ufuk %32 ile oynadılar. İki orta oyuncumuz; Mustafa 4, Hakkı 3 bloktan takımımıza sayı kazandırdı.
BİR MAİL
Geçen hafta Dünya Ligi'den söz ederken, “bu karşılaşmada ilgimi çeken bir noktaya değinmek istiyorum. Biliyorsunuz hemen hemen her maçta, antrenörler eğer pasörleri fizik olarak uzun değilse ya da blokta eksikse yirmili saylılarda pasörü çıkarıp, yerine blok için bir oyuncu alıyor. Teknik Direktörümüz Zanini de ilk iki sette bu değişikliğe gitti. Bunda bir sorun yok. Benim takıldığım bunun Arslan ile Yiğit arasında yapılması.
Nedenine gelince; Arslan'ın boyu 1.98, Yiğit'in 1.94. Yani ikisi arasında Arslan lehine 4 santim fark var. Blokta da Arslan 2 santim daha yüksek (322- 320. Bu rakamların kaynağı bizlere verilen listeler). Birde iki oyuncu arasında ki tecrübe farkını düşününce bana tutarlı bir hamle olarak gelmiyor. Bu değişiklik, Arslan dan 2 santim uzun, blok yüksekliği de 9 santim farklı olan Coskovic ile yapılsa daha doğru olur diye düşünüyorum (bir sonra ki gün yani Küba maçında hiç yapılmadı).” diye bir paragraf kullanmıştım.
Voleybol dostlarından Metin, bilgi vermek amacıyla yazımın altına bir not düştü:
“Alev abicim sanırım sana verilen bilgilerde ya da FİVB' ye gönderilen bilgilerde yanlışlıklar var. Eğer dikkatli bakarsan Emin Gök'ün blok yüksekliği de 3.22 cm gözüküyor ama emin ol ki Yiğit'in sıçrama yüksekliği Arslan dan, Coskoviç den de en az 20 cm fazladır, bundan emin olabilirsin. Ayrıca yapılacak atak blokta ölecek diye bir şey yok. Takdir edersin ki, bu yüzden Yiğit defanstan çıkan topları pas olarak atması için de oyuna sokuluyor. Bana göre bu daha iyi bir tercih...”
Metin beni bilgilendirdiğin için ve görüşünü yazdığın için teşekkür ederim. Aslında bu tercihler güzel bir tartışma konusu. Ben olayı, blok yüksekliğin yanında “tecrübe” açısından da ele almıştım. Bunda da hala ısrarcıyım. Çünkü Arslan gibi çok zor rakipler karşısında oynamış bir pasörün eğer çok fark yoksa oyunda kalmasından yanayım. Ayrıca defanstan çıkan topu pasör olduğu için Yiğit'in diğer oyunculardan daha kolay yönlendirdiği konusunda haklısın. Ama ben eski bir antrenör olarak, pasörümü bir pozisyon için, yani bir blok, ya da bir servis için oyuna almam. Çünkü bu değişimler genelde 20' li sayılarda yapılıyor. Ya Yiğit çıkıp, Arslan oyuna girdikten sonra bir sakatlık yaşansa neticesi tahmin edeceğin gibi kötü olur ve büyük bir olasılıkla set gider. Kısacası seti kazanmak adına bir hamle yaparken, riski de en aza indirmek gerekir. Halbuki bu değişiklikte risk oranı yükselmektedir. Tabi bu nadiren bir takımın başına gelir. Ama neticede yaşanma olasılığı vardır. Gerçi normal değişimlerde de bu tür şansızlıklar olabilir. Doğrudur. Ama antrenörlük yaptığım dönemlerde, bir pozisyon için bu riske girmek bana hiç bir zaman mantıklı gelmedi, hala da öyle düşünüyorum.
Sevgiyle kal. Eleştiri ve görüşlerini her zaman bekliyorum.