Hafta sonu Azerbaycan da Vakıfbank ve Eczacıbaşı VitrA'nın mücadele ettiği Denizbank Şampiyonlar Ligi 4'lü Final heyecanını yaşadık. Belki beklentilerimizin biraz uzağına düştük ama bardağın dolu tarafından bakıldığında kendimizi şöyle teselli edebiliriz.
Netice de takımlar bazında Avrupa'nın en değerli ve önemli birinci kupasında iki ekibimiz, gruplarda ve Play- Off'larda iyi sonuçlara imza atarak son etaba kaldılar. Yani Avrupa'nın en iyi 4 takımı arasına adlarını yazdırdılar. 4'lü Finalde ise Vakıfbank gümüş madalyayı boynuna taktı. Eczacıbaşı VitrA da dördüncü oldu.
Ayrıca iki kulübün yaptığı organizasyonla müdürlerin de içinde yer aldığı 30'u aşkın spor yazarı ve Denizbank'ın misafiri olarak 20'nin üzerinde ekonomi yazarı bu önemli aktiviteyi yerinde izleme şansını elde ettiler. Voleybolun gündemini yaşadılar.
BARDAĞIN BOŞ TARAFI
Takımlarımıza geçmeden önce, organizasyon ile bir kaç şey söylemek gerekiyor. Azerbaycanlı “gardaşlarımız” alınmasınlar ama salonda çok sıkıntı çektik. İnternet adeta kabusumuz oldu. Yazıları, fotoğrafları geçmek için göbeğimiz çatladı. Bu nedenle bazı ayrıntı ve gözlemlerden vazgeçmek zorunda kaldık.
Ayrıca sahayı çevreleyen reklam panoları dik konduğu için oturduğumuz yerden sahayı bile göremedik. Çok dik oturduğumda ancak karşımızda ki yan çizginin olduğu bölgeyi ve yarım metre içini izleyebildim (boyumun 1.81 olduğunu da not olarak düşeyim). Bu arada hakem sandalyesinin etrafını çevreleyen bez reklamın geniş tutulması yüzünden karşı alanda neler olup bittiğini, topun nasıl çıktığını, yani bir çok detayı gözlemleyemedik. Hatta servis atan oyuncunun kim olduğunu 2-3 sandalye yanımızda oturan arkadaşlarımıza sorduk. Neticede çok zorlandık.
ÜZÜLDÜK
Takımlarımıza gelince açıkçası hayal kırıklığı yaşadım. Çünkü gerek Dinamo Kazan'ın, gerekse Rabita Bakü'nün genelde fazla bir üstünlükleri yoktu. Ama bizden daha iyi oynadılar. Taktik olarak iyi hazırlanmak bizi hedefe taşırdı. Yapamadık. Ne “Türk derbisi” adına verdiğimiz mücadelede, ne de kürsü için oynadığımız ikinci gün beklenenden uzaktaydık. Çok hata yaptık. Madalya karşılaşmalarında set bile alamamamızın, hele de turuncu- beyazlıların, Rabita'ya verdiği 25-12'lik, Vakıfbank'ın final de kaybettiği 25-11'lik ikinci setleri yorumlamak çok zor.
Anlayamadığımız başka şeylerde var. 17 Şubat' da Vakıfbank için şöyle yazmıştım:
“Bu arada sarı- siyahlıların son maçları düşünüldüğünde, bir tutukluk göze çarpıyor. O bildik, rakibi ters yüz eden oyun, yerini duraklayarak oynamaya bıraktı. Galatasaray Daikin karşılaşmasıyla başlayan bu iniş- çıkış bu güne kadar geldi.
Hatırlayalım; Vakıfbank, sarı- kırmızılılardan 3-2 ile zor sıyrılmıştı. O günkü sonucu; sarı- siyahlıların Azerbaycan dan yorgun döndüğüne bağlayanlar çoğunluktaydı. 3 gün sonra Şampiyonlar Ligi 12'li Play- Off Turu rövanş maçında İgtisadchi Bakü'ye adeta sahayı dar edince, her şey normale döndü diye düşünüldü. Ne var ki hafta sonu bu kez Fenerbahçe karşısında 73 maçlık yenilmezlik rekorunu, hemde 0-3 gibi net bir skorla kaybetti.
Bir hafta sonra bu kez Eczacıbaşı VitrA karşısında iyi bir oyunla 2-0 öne geçti. Sonra yine duraklama dönemi ve rakipten 3-2 ile zor kurtuluş. Bu kez mazeret olarak Gözde'nin yokluğu dile getiriliyordu.
Perşembe günü Burhan Felek de Cannes maçının ilk setinde Vakıfbank pek ortalarda görünmeyince 21-25 ile 0-1 geri düştü. Ardından o bildik oyun ve tempo tekrar sahaya yansıdı. Hemde ne yansımak. Fransız takımı adeta sahadan silindi ve bu güne kadar belki de hiç görmediği bir şok yaşadı: 25-7, 25-18, 25-9.
'Tekrarlanacak böyle bir oyun rövanşı da kolaylar' diye düşünen hepimiz yanıldık. 1-3 giden maç ve 'Altın set'.
Hafta sonu yedeklerden oluşan bir kadro, Bakırköy Belediyesi Yeşilyurt'u 3-0 ile geçti ama
setler yine de bize bir şeyler anlatıyordu: 25-23, 25-9, 25-20.
Aslında bu durum için yapılacak farklı yorumlar var. Tabi ki bir takım tüm sezonu yüksek bir tempoda oynayamaz. İnişler -çıkışlar mutlaka olacaktır. Ancak bu kaliteli oyuncularla setler arasında bile bu kadar değişkenlik biraz fazla oldu. Neyse ki 4'lü Finale kadar daha bir aylık zaman var. Üstelikte bu bölümde ligde rahatlar. Eminim ki toparlanacak ve keyifle izlediğimiz eski günlere döneceklerdir.”
İşte soru da burada. İstikrarını kaybeden, düşüşler yaşayan bir takım, 1 ay içinde hedef turnuvaya en iyi şekilde hazırlanır ve o gün geldiğinde formunu, temposunu en üst düzeye çıkartır. Peki Vakıfbank da, Eczacıbaşı VitrA da böyle bir düzeye, görüntüye ulaşabildiler mi?
O zaman iki ekibinde teknik kadrosu sorgulanmalı. Ama ülkemizde her şeyin bir bahanesi vardır.
“Sakatlık” deriz, “hastalık” deriz, “oyuncular oynamadı” deriz. En kolayı da “şansızdık” der olayı geçiştiririz. Ama bu kez öyle olmamalı. Bizler salonda, sizlerde televizyon başında neyin ne olduğunu çok iyi gözlemlediniz. Böyle olunca da sonuç tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı.
İYİ YÖNLERİMİZİ YANSITAMADIK
İlk gün birbirleriyle oynayan iki ekibimizin etkili servisler atamamalarına karşın servise karşı manşetleri aksadı. Hücumlarda istikrarsızlık vardı. Vakıfbank'ın iyi manşet oranı %24, Eczacıbaşı'nın %32. Bu sıkıntıları hücuma da yansıdı. Vakıfbank: %36. Eczacıbaşı: %34. 4 sette sarı- siyahlılar toplam 19 hata yaparken, bu turuncu- beyazlılarda 30 oldu. İşte bu veriler karşılaşmanın beklenenin ötesinde olduğunu net olarak gösteriyor.
Üçüncülük maçında Eczacıbaşı VitrA da, ilk güne oranla fazla bir değişiklik yoktu. Servise karşı iyi manşet: %38, hücum: % 34 oldu. 3 sette toplam 27 hata yapıldı.
Peki “çok iyi taktik servis atar, iyi hücum yapar” dediğimiz ekibimize ne oldu da böyle bir düşüklük yaşandı? Yanıtını televizyondan izlerken sizlerde görmüşsünüzdür.
İp ucu: pasör Asuman'ın setlere hangi pozisyonda başladığına, hangi oyuncuların sahaya sürüldüğüne, özellikle de yabancıların performanslarına, istatistiklerine bakınız.
Gelelim Vakıfbank'a. İlk gün kazandılar ama yukarıda da değindiğim gibi eski tempolarından uzaktaydılar. Bu görüntü hep “Bakü'den birincilikle döneriz” diyen bizlerde de soru işaretleri bıraktı.
Ne var ki finalde de o bildik Vakıfbank sahada yoktu. Sanki gerçek kimliğini İstanbul da bırakmış gibiydi. Yoksa Eczacıbaşı'nın yenip finale kalmayı yeterli mi bulmuşlardı? Bilemiyorum ama oyuncularda, antrenör Guidetti de durgunluklarını atamadılar. Buna karşın birinci ve üçüncü setler yine de 23-25 bitti. Bu da iyi oynayan bir Vakıfbank'ın bu işin üstesinden gelebileceğini gösteriyordu.
Birkaç örnek vereyim: Dinamo'nun en sıkıntılı yanı, servise karşı manşetleriydi. Özelikle iki 4 numaraları daha önce Eczacıbaşı'nda oynayan İtalyan Del Core ve Amerikalı Larson du. Rabita, Dinamo ile oynadığı maçta servislerin çoğunu bu ikiliye attı. Cevap da aldı. İyi manşet oranları; Larson: %47, Del Core %33.
Peki biz ne yaptık? O kadar yumuşak servisler attık ki, ilk sette Del Core 9 kez topla buluştu, hiç hata yapmadığı gibi manşet yüzdesi %100, iyi manşet de %89'a çıktı. İkinci hedef libero Ulanova oldu. O na 10 servis attık %80, iyi manşet oranı %60 oldu. Ya Larson. Sadece 3 servis attık, yüzdeleri 33 de kaldı. Bu veriler ışığında ne yaparsınız. Servisleri Larson'a çevirirsiniz. Öyle de yaptık. Öte yandan komik olacak ama ikinci sette sadece ve sadece 8 servis kullanabildik. Onlar da o kadar yumuşaktı ki fazla bir şey ifade etmedi (setin 25-11 bittiğini hatırlatayım).
3. sette de yumuşak servisler devam edince yapacak bir şey kalmadı. Çünkü manşet getirdiği zaman Gamova gibi bir smaçöre sahip Dinamo'yu geçmek az bir olasılıktı. Bir de buna Larson eklenince iş çözüldü.
Bu arada ilk seti 16-12'den verdiğimizi de not olarak buraya ekleyeyim.
Sonuçta iki ekibimizde bekleneni veremedi ve büyük umutlarla gittiğimiz Bakü'den buruk döndük.
HALKBANK İLE YENİ BİR HEYECAN BİZİ BEKLİYOR
Bayanlar 4'lü Finalini geride bıraktık ama yeni bir heyecan ve yeni bir umut bizi Ankara da bekliyor.
Hafta sonu Denizbank Şampiyonlar Ligi'ne ev sahipliği yapacak Halkbank ilk gün Jastrzebski Wegiel (Polonya) ile oynayacak. Daha önce ayni grupta yer aldığımız rakibimizi evimizde yenmiş, deplasmanda ise kaybetmiştik. Halkbank'ın güçlü kadrosuyla, yükselen temposuyla, büyük seyirci desteğiyle Wegiel'i alt edip finale çıkması en büyük beklentimiz. Sonra ise, Belegorie Belgorod- Zenit Kazan'dan biri karşımıza gelecek. Rusların kapışmasından kim galip çıkar? Sorusunun yanıtını bulmak gerçekten zor. Biz, onların savaşını bir yana bırakıp kendi işimize bakalım. Çünkü tarihi bir başarının eşiğindeyiz. Bayanlarda son dönemlerde hep kürsüde yer aldık, hemde üst üste 3 kez ilk basamağa çıktık. Ancak erkeklerde buna hasretiz. 1980 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası'nda Eczacıbaşı üçüncü olarak bir ilki gerçekleştirmişti. Ne var ki o günden sonra işler beklenildiği gibi gitmedi. 2001 de bu büyük organizasyonun ismi değişti, Şampiyonlar Ligi oldu. Ama bizde değişen bir şey olmadı. Hep kürsünün uzağında kaldık. Yani madalyayı bir türlü boynumuza takamadık. İşte o gün artık geldi. Bunu elde etmek için de önümüzde sadece bir maç var. Ben bu başarının geleceği umudunu fazlasıyla taşıyorum.