Yukarıda ki başlığı, maçlar başlamadan bir gün önce Cumhuriyet Gazetesi'nde çıkan yazımda kullanmıştım ve şöyle devam etmiştim.
“Halkbank'ın ev sahipliğini yaptığı Denizbank Şampiyonlar Ligi 4'lü Finali Ankara da start alıyor. Avrupa'nın en güçlü 4 ekibinin kozlarını paylaşacağı bu büyük şölende, Dünya starlarının mücadelesi voleybolun tüm güzelliklerini bize yaşatacak.”
Gerçekten de iki gün boyunca tam bir voleybol şöleni yaşadık. Erkek maçlarının kalitesinin ve seviyesinin nerelerde olduğunu sizlerde, bizlerde bir kez daha net olarak gördük.
Genelde televizyondan maç seyretmeyi hiç sevmem. Çünkü dar bir alanı, yani sadece kameranın size gösterdiğiyle yetinmek zorunda kalışsınız. Bu kez tam tersi olsun istedim. Yani müsabakaları televizyondan izlemeyi yeğlerdim. Çünkü voleybolun o sertliğini, gücünü, sayı bulmak için sporcuların tüm becerilerini ortaya koydukları hareketlerini, yani blokların file üstünü nasıl kapattığını, smaçörlerin blok geçmek için vuruşlarda ki becerilerini, antenlerin ucuna yakın yükseklikten yapılan hücumları, oyuncuların defans da ki çabalarını, çıkardıkları topları, tekrarlar sayesinde, zaman zamanda yavaşlatılmış şekliyle izlemek mutlaka çok daha başka olur, kaçırdığımız bölümleri yeniden görmenin keyfini yaşardım.
Ben kendi payıma her yönüyle çok güzel bir dörtlü Final seyrettiğimi düşünüyorum. Dünya'nın en üst düzey oyuncularının bu şovunu izledikten sonra fazla detaylara girmek istemiyorum. Voleybolun güzellikleri sanırım uzun bir süre aklımdan çıkmayacak. Bu şovu bize yaşatan Halkbank'a da, o sahada terini akıtanlara da teşekkür ederim.
Geçen hafta ki yazımdan yine bir alıntı yapmak istiyorum. Şöyle demiştim:
“Tarihi bir başarının eşiğindeyiz. Bayanlarda son dönemlerde hep kürsüde yer aldık, hemde üst üste 3 kez ilk basamağa çıktık. Geçen hafta Vakıfbank Bakü de ikinci oldu.
Erkeklerde bu başarılara hasretiz. 1980 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası'nda Eczacıbaşı üçüncü olarak bir ilki gerçekleştirmişti. Ne var ki o günden sonra işler beklenildiği gibi gitmedi. 2001 de bu büyük organizasyonun ismi değişti, Şampiyonlar Ligi oldu. Ama bizde değişen bir şey olmadı. Hep kürsünün uzağında kaldık. Yani madalyayı bir türlü boynumuza takamadık. İşte o gün artık geldi. Bunu elde etmek için de önümüzde sadece iki maç var. Ben bu başarının geleceği umudunu fazlasıyla taşıyorum.”
Okuduğunuz gibi benim hedefim, takımımızın final oynamasıydı. Pazar günkü karşılaşmadan sonra hep, “en azından mücadeleyi 5. sete taşıyıp, 'yazı- tura' seti şansını kullanmalıydık” deyip duruyorum. Gerçekten de o fırsat geldi. 22-17 de, teknik direktörümüzün yapacağı bir değişiklik, yada yapacağı bir hamle, bu şansı bize getirecekti. Aslında bir şansızlıkta 22-18 de Tetyukhin'in servise gelmesi oldu. Her halde başka bir oyuncu bu kritik anlarda, bu kadar net ve sert servisler atamazdı. Bir anda sayılar 22-23 oldu. Sonrası gerçekten nefeslerin tutulduğu bölümlerdi. Olmadı...
Bu sonuca kimse üzülmesin. Denizbank Şampiyonlar Ligi'nde buralara gelmekte büyük başarıdır. Şunu da aklımızdan hiç bir zaman çıkarmamalıyız; Bu arena da, özellikle erkeklerde bir sıçrayışta zirveye oturulmaz. Bunları yaşaya yaşaya hedef yakalanır. Bizlerinde şimdi bundan alacağımız dersler var. Hedef zirveyse, kuracağın takımda küçükte olsa delikler olmaz. Çünkü çarkın dişlilerinden biri aksıyorsa beklentinin gerçekleşme olasılığı azalır. Bence biz biraz da bunun sıkıntısını yaşadık. Tzourits, formasında yazan adıyla Djuric, bu çarkın pasör çaprazı olarak zaman zaman iyi işler yapsa da, bu seviyedeki oyunda tıkandığı anları fazlaca izledik. Yine orta oyuncu Brezilyalı De Souza Mauricio da, ligde devamlı oynamamanın getirdiği maç eksikliğini gördük. Takımı çok iyi oynatmasına karşın pasör Rafhael'in, oyuncu tercihlerinde hatalar yaptığını seyrettik. Bu arada bu kadar yüksekten oynanan voleybolda 1.90'lık boyun bile sıkıntı yarattığını yaşadık.
Bir gün önce Polonya ekibi Jastrzebski Wegiel'in pasörü Masny'ın (1.82) koridorunu ve blok eksikliğini kullanıp nasıl maçı kazandıysak, Blegorie de ayni tarifeyi bize uyguladı. Bu da sanırım karşılaşmanın önemli bir ayrıntısıydı.
İşi fazla uzatmaya gerek yok. Halkbank 4'lü Finalin hakkını fazlasıyla verdi. Avrupa da, Türk voleybolunun erkeklerde de var olduğunu gösterdi. İlk gün bu üst seviyedeki bir maçta servisten 10 tane direk sayı aldı. Servise karşı % 91, iyi manşet oranı % 66'yı yakaladı. % 54 ile hücum etti. Finalde; çok iyi bir takıma karşı, servisten bir gün önceki kadar sayı alamasa da (3 de kaldı) etkili oldu. Servis karşılamada yine iyi bir oran tutturdu (%78, iyi manşet yüzdesi 49) ve ataklarda %50'ye ulaştı. Bu artılara karşın, 4 sette toplam 31 hata yapması en olumsuz tarafıydı. Bu arada bir başka eksi yönü; bloklarıydı (ilk maç: 6, ikinci karşılaşmada 5 blok sayısı).
Sonuçta yukarıda yazdığımı bir kez daha yineleyeyim; Halkbank güzel bir başarıya imza attı ve Avrupa'nın bu en büyük kupasında bir ilki gerçekleştirerek ikincilik kürsüsüne çıkıp, gümüş madalyayı boynuna taktı.
Aslında bu yürüyüşün sinyalleri çok önceden verildi.
Hatırlatayım: ilk kez 2007 de, CEV Kupası'nda, Rusya'nın Urangoi kentinde, üçüncü oldu. Antrenörünü de unutmayalım: Salih Yergin.
5 yıllık bir aradan sonra yani 2013 de CEV de, İtalyan ekibi Andreoli engelini aşarak (İtalyan ekibi bu kez Challenge Kupası'nda Fenerbahçe Grundig ile finalde karşı karşıya gelecek. Bir aksilik olmazsa geçen yıl Ankara da kupayı bırakmıştı, bu kez de İstanbul da bırakacak) birinci olmuş ve tarihi bir başarıya imza atmıştı.
Bir yıl sonra da Denizbank Şampiyonlar Ligi'nde final oynadı. Şimdi gelecek sezon, bu ekibimizden yeni bir adım, yeni bir başarı ve yeni bir ilki gerçekleştirmesini bekliyoruz. Devamını yazmaya gerek var mı? Neyi düşündüğümü anladınız...
2 KUPA VE FENERBAHÇE
Yine beni okuyanlar hatırlayacaklardır. Sezon başından bu yana, gerek Fenerbahçe bayan, gerekse erkek takımımızdan Avrupa Kupaları'nda birincilik beklediğimi yazıp durdum.
İşte o günler geldi çattı. Çarşamba günü iki ekibimiz de deplasmanda ilk maçlarını oynayacaklar. 29 Mart cumartesi günü ise rövanşlar var. Sarı- lacivertli camia gibi, voleybol severler ve biz voleybol yazarları da şölene hazırlanıyoruz. O gün büyük bir aksilik yaşanmazsa, önce Fenerbahçe Grundig Challenge Kupası'nı, sonra da Sarı Melekler CEV Kupasını havaya kaldıracaklar.
BEŞİKTAŞ TARİHİ BAŞARININ EŞİĞİNDE
Pazar günü bu kez yine Challenge Kupası için Beşiktaş sahaya çıkacak. Mütevazi kadrosuna karşın
(12 takımlı Acıbadem Voleybol Ligi'ni 7. sırada bitirdi) büyük bir iş başardılar ve bu kupada finale geldiler. İlk maçın Rusya da, rövanşın İstanbul da olması da önemli bir avantaj.
Umarım, iki gün içinde 3 Avrupa Kupası, kulüplerimizin müzesinde yerlerini alır.
Sonuçta her zaman gururla yazdığımız, söylediğimiz gibi; takım sporları bazında Türkiye'nin Avrupa da en başarılı branşı olan Voleybol, 15 gün içinde, 3 kupada, 5 ekibimizle final oynamış olacak. Bunun keyfini hep birlikte yaşamak ne kadar güzel değil mi?