Genelde yazılarımız ulusal ekipler, Avrupa Kupaları, Acıbadem Voleybol Ligleriyle ilgili oluyor. Yeni yıl nedeniyle verilen arada; iyi düşüncelerle, hedeflerle oluşturulan ancak son 2-3 yıldır amacından uzaklaşan, gençler ligi maçlarını izleme fırsatını yakaladık. Alınan puanların %10'unun A takımlara taşınacağı İki devreli ligin ilk bölümlerini kızlar İstanbul da, erkekler Ankara da oynadılar. İkinci devrede bu kez yerler değişecek.
İki grupta 12 takımın kozlarını paylaştığı karşılaşmaları çarşamba ve pazar günleri seyrettim. İki salon arasında mekik dokuyarak en azından bir fikir sahibi olmaya çalıştım. Ne yazık ki olumlu izlenimler edinemedim. Gençlerin seviyesi her geçen yıl biraz daha düşüyor.
Tabi ki çok fizikli oyuncular var. Oyun formatları da belirli düzeyde. Hemen hemen her takım iyi servis atıyor. Çoğuda dip çizgiyi hedefliyor. Sahada duruşları, yani yerleşimleri doğru, defans yapmayı seviyorlar, arka alandan sadece pasör çaprazıyla değil, 4 numaraları da atağa sokuyorlar, ortadan oynamayı biliyorlar. Yani voleybolu öğrenmişler. Ne var ki servise karşı manşetlerde ve hücumlarda çok hata yapmaları en büyük sıkıntıları. Asıl önemli eksiklikleri ise, TEKNİK İLE BECERİ.
Bunda antrenörlerin bir suçu olduğunu düşünmüyorum. Çünkü hepsinin başında yıllarını bu işe adamış arkadaşlarımız var. Ancak bu sorunda ortada. Eskiden genç maçlarını izlediğimde, çatır çatır voleybol heyecanı yaşardık. Şimdi sporcularda, ailelerin yapısından kaynaklanan bir kırılganlık, çekingenlik göze çarpıyor. “1995 ve daha küçük doğumluların oluşturduğu bu gençlerden sen fazla şeyler bekliyorsun” diyenlerinizin olduğunu duyar gibiyim. Belki de haklısınız. İleride bir bölümünün iyi ve önemli oyuncular olacaklarını biliyorum. Ne var ki şu andaki görünümleri; A takım kadrosunda bile yer bulan bu gençlerin yollarının daha çok uzun olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Başkent de oynanan erkek maçlarını seyretmediğim için bir yorum yapmam şu anda olası değil. Yine de seviyelerinin kızlardan daha ileride olduklarına inanıyorum.
Her şeye karşın, bazı sporcuların fizikleriyle, bazılarının oyundaki duruşlarıyla, bir bölümünün voleybolun temel hareketlerini yaparken gösterdikleri çabayla beğeni topladıklarını belirtmem gerekiyor. 2 gün izleyerek sporcular arasında bir seçim yapmak pek gerçekçi durmasa da, ben yine de gözüme çarpanlara değinmek istiyorum.
12 ekibe baktığımda, hepsinde fizik olarak çok iyi oyuncular var. Galatasaray, Eczacıbaşı Vitra, Vakıfbank kadro olarak diğerlerinden bir adım önde gibi dursalar da, belki 2 yenilgi aldıkları için çoğunuza ilginç gelecek ama, ben kırılgan yapılarına karşın yine de en çok Halkbank'ı beğendim (yaşları da küçük). Voleybol adına iyi ve düzgün oynuyorlar. Giriş- çıkışlar doğru. Ortadan oynamayı biliyorlar. Taktik servisleri çok etkili. Fenerbahçe karşısında 1 ve 5 numaraların köşelerine attıkları servisleri ve aldıkları sayıları şaşkınlıkla seyrettim (Özellikle 12 numaralı orta oyuncu Hande Naz'ın servislerini). Sadece pasör çaprazı değil, iki 4 numara oyuncusu arkada topla buluşmadığı zaman atağa girebiliyor. 1999 doğumlu Tutku Burcu “bana dikkat edin geliyorum” diye bağırıyor. Bu arada biraz daha kilo alıp kuvvetlenmeli. Pasör Aslıhan becerikli ve arkadaşlarını iyi yönlendiriyor. Yani tercihleri iyi. En çok da eksikliklerine karşın 1996 doğumlu “Merve” yi beğendim. Yüksekten yaptığı hücumları bir yana bırakırsam, kolunun çabukluğu beni fazlasıyla etkiledi. Bu yüzden onu sadece takım arkadaşları arasında değil, tüm oyunculardan ayrı bir yere koyuyorum.
Fenerbahçe kalem gibi fiziğe sahip oyunculardan oluşuyor. Teknikleri henüz istenen seviyede değil. Ne var ki rakiplerinden daha küçük doğumlu olmaları avantajları. Göze çarpanlarının tümünün en az 2 yıl daha bu ligde oynayacak olmaları da artıları. Libero Melis (1997), Aslı Sinem (1997), Cansu Nur (1997), 1999'lu pasör Lara (eski voleybolcu Hamiyet ile Muhammed'in kızı) arkadaşlarına oranla daha çabuk fark ediliyorlar.
Bu arada Antrenör İsa'nın, ekibin başına yeni geldiği söyleniyor. Sanırım oyuncuları henüz iyi tanımıyor. Bu nedenle çok oyuncuyla oynuyor. Bu da takım oyununu sanki biraz aksatıyor gibi.
Fizikli, yaşları küçük sporculardan oluşan İlbank da voleybol bilgileri olan düzgün, dengeli bir ekip. Ayça, orta oyuncu Ceren arkadaşlarından biraz daha öne çıkıyor. 1997 doğumlu, 1.92'lik boyuyla (takımın en uzunu), hareketleriyle, pas tercihi ve kalitesiyle geleceğin önemli pasörlerinden biri olacağını gösteren Buse'yi ayrı bir yere koymak gerekiyor. Voleybolumuzun önemli isimlerinden Yalçın Akyeli'nin kızı Sera da bu ekipte forma giyiyor.
Alt yapıya her zaman büyük önem veren Yeşilyurt, yine iyi mücadele eden bir takım görüntüsündeydi. Bunu da Vakıfbank karşısında ki direnişleriyle, Halkbank'ı 3-1 yenerek, ilk bölümü grup ikincisi kapatmalarıyla ispatladılar. Hümay ile Yeşim takımı sırtlayan iki önemli isimdi. Bu ikiliye zaman zaman pasör çaprazı oynayan Halime Nur da destek verdi. Voleybolun yine önemli isimlerinden şu anda Yeşilyurt A takımı Antrenörü Üzeyir Özdurak'ın kardeşi Münip'in kızı Eda da zaman zaman görev yükleniyor.
Bursa Büyükşehir Belediyesi, kısa, ancak becerikle oyunculardan oluşuyor. Defansları iyi. Pasör İrem akıllı, 1999'lu Yaren iyi (smaç servis atıyor), libero Aylin, 2000'li Ebrar fark ediliyorlar. Özellikle Ebrar ilginç bir oyuncu. Henüz çok yeni olmasına karşın antrenörü onu her yerde kullanıyor. Bu arada bir küçük not düşeyim: İki gün içinde seyredebildiğim takımların içinde bir tek onun, ekibi servis atarken, “dikkat, pasör arka oyuncu, 3'lü hücum turundalar” diye bağırarak arkadaşlarını ikaz ettiğini duydum ve gördüm. Bu diğer oyunculardan 4-5 yaş daha küçük bir oyuncu için gerçekten artı bir puan.
Beşiktaş da Sevcan, Zöhre, Çanakkale Belediyesi'nde Ebru, Ereğli de Seda takımlarının öne çıkan oyuncularıydı.
Zirve adaylarına gelince;
Eczacıbaşı eskiye oranla daha iyi bir kadro oluşturmuş. İyi de oynuyorlar. İstekliler, servisleri etkili, fizik olarak yüksekler (özellikle Aybüke). A takımın sıkıntısı olan servise karşı manşet, uzun oyuncuların defansta ki zorlukları onlarda da var. Oyuncuların seviyesi birbirine yakın. Pasör Arelya, çaprazı Buse arkadaşlarından bir adım önde gibi duruyor. 4'den oynayan Rida bana Esra'yı hatırlattı. Cansen smaç servis atıyor, hücumda etkili, kolu da çabuk ama çok da hata yapıyor. Manşeti aksıyor (bacaklarını açarak beklemesi, çok eğilmesi bence bunun nedeni).
Vakıfbank için fazla detaylı bir bilgi edinemedim. Çünkü zayıf rakibi Beşiktaş karşısında antrenör İsmail Şahin herkese şans verdiği için oyuncular arasında bir ayırım yapmak zordu. Fenerbahçe maçında da bazı oyuncuları yoktu. Buna karşın yine de fizikleri, oyun düzeni, servisleri, blok yerleşimi, etkili hücumlarıyla (oyuncuların iri yapıları ataklarda biraz yavaşlık yaratıyor) iyi olduklarını gösterdiler. Pasör Çağla bildiğiniz gibi. Her yönüyle “ben buradayım” diyor. Pasör çaprazı Pelin etkili, solak olması da avantajı (eskiden atak girişleri daha hızlıydı). 4'den oynayan Merve iyi. En çok gözüme yine 4'den oynayan Zehra çarptı. Bu oyuncuya dikkat.
Grubu yenilgisiz tamamlayan Galatasaray ilginç bir takım. İyi servis atıyorlar, oyun düzenleri, dirençleri iyi. A takımda bile görev yapan Aslı'ya yorum yapmaya gerek yok. Pasörle biraz daha anlaşabilirse çok daha farklı olacak. Pasör çaprazı Yağmur Mislina'nın fiziği çok iyi, ne var ki tekniği henüz istenen düzeyde değil. Devamlı çapraza hücum yapması da bunu gösteriyor. 4'den oynayan Ada farklı. Pasör Nur Sevil ise hepsinden daha farklı. Ne var ki bazı sıkıntıları var. Paslar istikrarlı değil. Biraz yavaşlamış. Biraz sessiz. Oysa pasör çok konuşmalı.
Onunla ilgili bir anımı anlatayım. Bizim “ihtiyar heyeti” nden (10-12 kişiden oluşan bu grubu İstanbullu voleybol severler çok iyi tanırlar. Nerede bir voleybol müsabakası varsa, buna alt yapılarda dahil, mutlaka onlara rastlarsınız. Bazen diğer şehirlerde ki önemli maçlarda karşınıza çıkıverirler. Ayrıca voleybolu da iyi bilirler. Yeni yetişenler gözlerinden kaçmaz. Bu gruba Zafer Atay ile alt yapılarda ki oyuncular hakkında bilgi edinmek istediğinde tereddütsüz müracaat edeceğin Şaban Çıbık'ı da ilave edelim), Atılay Ağabey'in ne zaman gözüne bir oyuncu çarpsa beni bilgilendirir. Kaç yıl oldu bilmiyorum bir gün yine beni yakaladı “Alev, Koç Spor Kulübü yıldız takımında uzun boylu bir pasör var, mutlaka görmelisin, bayılacaksın” dedi. O günden sonra da her karşılaştığımızda “izledin mi? Diye sordu. Bir türlü fırsat bulup seyredemedim. Bir gün beni salonda yakaladı. “Bir yere gitme, sana söylediğim pasörün biraz sonra maçı var” dedi. Beraber gittik ve gerçekten bu oyuncuyu keyifle izledim. Daha sonra da zaman zaman seyrettim. Şimdi Galatasaray forması giyen Nur Sevil'i pazar günü bir kez daha izledim. Takımı galibiyete uzanırken payı da büyüktü. İyi oyununun yanı sıra, pas hataları da yaptı. Ne var ki ben, stresli bir karşılaşma olmasına rağmen ondan daha aktif bir oyun beklediğimi de söylemeliyim. Umarım bu tutukluk bir maçlık performansla kalır.
Pasörlerden söz açılmışken bir not düşeyim. Genelde her takımın iyi bir pasöre sahip olması, gelecekte bu konuda bir sıkıntının olmayacağını da bizlere müjdeliyor.
İşte Gençler Ligi'nin ilk etap görünümü benim gözümle böyleydi.
Sağlıklı, beklentilerinizin gerçekleştiği, mutluluk dolu bir yeni yıl diliyorum.