Grand Prix serüvenini Almanya da oynadığımız karşılaşmalarla kazasız belasız kapattık. Kazasız belasız diyorum çünkü bir alt kategoriye düşmeyi son anda aldığımız sonuçlarla kurtardığımız için bu kelimeleri kullandım.
Yoksa Grand Prix maçlarında ki sonuçlar hiç iç açıcı değildi. 3 grupta yaptığımız 9 maçta iki galibiyet aldık ve ancak 5 puan toplayarak 11. sırada bitirdik.
Aslında bu durum için herkesin kendine göre farklı görüşü var. Bunları burada sıralamayacağım. Hangi düşüncede olursanız olun, bardağa hangi tarafından bakarsanız bakın, hangi mazeretleri sıralarsanız sıralayın, bana göre bir alt kategoriye inmeyi son anlarda kurtarmış olmayı eksikliklere karşın kolay kolay kabullenemiyorum.
Çünkü yıllardır Filenin Sultanları'nın büyük hedeflere koşacak gücü fazlasıyla yakaladığını, daha önceki bir çok önemli organizasyonda alınan sonuçlardan daha iyisinin olabileceğini ısrarla yazan, söyleyen, eleştiren bir kişi olarak böylesi bir durumun içimi acıttığını vurgulamalıyım.
O hedefti, bu değildi diyenlere söyleyeceğim tek şey; (belki biraz aşarı milliyetçilik olarak niteleyeceksiniz...) “Türkiye” ye, “Ay- yıldız” lı formaya bu sonuç hiç ama hiç yakışmadı.
Hele 12 takımın mücadele ettiği bir organizasyonu 2 galibiyet, 7 yenilgi ile 11. sırada tamamlarken, kazandığımız son iki karşılaşma sonrasında gösterdiğimiz sevinç içime sinmedi. “Bir alt kategoriye düşmemenin sevinciydi” diyenlerden bu konuda ayrılıyorum...
Bu durum için “şu yanlış yaptı”, “suç şundaydı” gibi bir yaklaşım içinde olmak istemiyorum. Çünkü bu gidiş, Ankara'daki maçlardan sonra, Rusya ile Almanya kadronun yapısı düşünüldüğünde üç aşağı beş yukarı kendini belli etmişti.
Gelin 15 gün önceki “dikkat tehlike!” başlıklı yazımdan bazı bölümlere bir kez daha göz atalım...
“Bir hafta önce Azerbaycan'ın Bakü kentinde ilk kez organize edilen Avrupa Oyunlarında kürsünün en üst basamağına çıkarak önemli bir başarıya imza atan Filenin Sultanları, Ankara'daki Grand Prix grup karşılaşmalarının ilkinde ayni performansı ortaya koyamadı ve 3 maçını da kaybederek voleybol severleri üzdü.
Aslında alınan yenilgileri Belçika dışında yadırgamadığımı söylemeliyim. Çünkü Avrupa Oyunları'nda elde edilen güzel sonucun oyuncularımızı zihinsel olarak rahatlatması, yoğun maç trafiğinin ise fiziksel açıdan çok yıpratması kaçınılmazdı. Nitekim oynadığımız 3 müsabakada da bunu çok net olarak gördük.
Bakü' deki hırslı, yenilgiyi kabul etmeyen takım gitmiş, yerine ise hata yapmaya hazır, direncini yitirmiş bir oyuncu grubu gelmişti.
Şimdi önümüzde önce Rusya, sonra da Almanya da oynanacak iki grup daha var. Biraz değişecek kadrolar ile mücadele edeceğiz. Ancak yazımın başlığı bizim açımızdan bir tehlikenin varlığını da vurguluyor.
Peki bu ne?
Bilindiği gibi Grand Prix'in statüsü değişti. Erkeklerin oynadığı Dünya Ligi sistemi burada da uygulanıyor. Filenin Sultanları 1. kategoride yani üst düzey ekiplerin mücadele ettiği 12 takım arasında yer alıyor. 4'er li 3 gruba ayrılan ülkelerin her biri toplam 9 maç oynuyorlar. Aldıkları puanlara göre de sıralanıyorlar. İlk 5 ve ev sahibi ülke finalde buluşup o yılın en başarılısı olmak için kozlarını Amerika da paylaşacaklar.
12. sırayı alan takım ise bir alt kategori de birinci olan ülkeyle yer değiştirecek. Yani işin özü küme düşecek.
Hafta sonu Ankara da 3 maçımızı da kaybedip sıfır puanla 11. sıraya yerleşince, bizim içinde tehlike çanları çalmaya başladı.
Şimdi ev sahibi Rusya, ABD ve Sırbistan ile karşı karşıya geleceğiz. Değişecek kadromuz ile ev sahibini ve Amerika'yı yenmek bizim için biraz zor (gerçi maç oynanmadan peşin peşin “kazanırız” veya “kaybederiz” diye kesin konuşmak doğru değil ama işin normali böyle gibi duruyor). Burada asıl hedefimiz 1 puanlı Sırbistan maçı olacak. İlk gün bu rakibimizle kozumuzu paylaşacağız. Kazanırsak az da olsa rahatlarız. Kaybedersek işte o zaman kaderimizi son hafta Almanya da yapacağımız müsabakalar belirleyecek.
Şansımız var ki orada, yani son grupta ev sahibi Almanya- Sırbistan- Dominik ile oynayacağız. Netice de bu 3 rakibimizi de yenme şansımız var. Hele Sırbistan'ı bir hafta öncesinde Rusya da alt edebilirsek işimiz kolaylaşacak. Tersi olursa büyük bir olasılıkla Dominik ile baş başa kalacağız. Çünkü 3 puanı olan Almanya ikinci grupta yani bu hafta Belçika ile Tayland dan sıyrılıp rahatlayabilir. Çin- İtalya- Japonya ile karşılaşacak Dominik'in ise galip gelme şansı az.
Görüyorsunuz, Ankara da aldığımız 3 yenilgi ve sıfır puan, bizi nasıl bir sıkıntıyla baş başa bıraktı.
Umarım bu hafta Sırbistan'ı yener kendimize geliriz. Çünkü önümüzde ki Avrupa Şampiyonası'nda kürsüyü düşünürken, böylesine bir hesap içinde kalmak bize yakışmıyor.”
Bu öngörü sadece benim değil voleybola ilgilenen bir çok kişi için geçerliydi. Allah dan Dominik bize sorun çıkaracak güçte değildi de manen hırpalanmış da olsak tehlikeden sıyrılabildik.
Grand Prix de aldığımız yarayı önümüzde ki günlerde onarma günleri geliyor. Önce Avrupa Ligi'nde mücadele edeceğiz. Sonra U-23'ün Ankara da Dünya Şampiyonası heyecanını yaşayacağız. Ancak bizi ayağa kaldıracak, bu olumsuzluğu unutturacak asıl organizasyon ise, şüphesiz ki Avrupa Şampiyonası ve kürsü olacak.
Bu arada Ulusal Erkek Takımımız Avrupa Ligi'nde oynadığı 4 karşılaşmada galibiyetle tanışamadı. İlk hafta Samsun da Slovenya'ya iki maçta da 1-3 yenilen ekibimiz, Yunanistan deplasmanında da
1-3, 1-3 kaybederek grubun son sırasına yerleşti. Bundan sonra galibiyetlerin gelmesi gerekiyor. Çünkü önce hafta sonu Çanakkale de Romanya, daha sonra da Ankara da Hırvatistan'ı misafir edeceğiz. Ev sahibi olma avantajını iyi kullanacağımızı düşünüyorum. Umarım yanılmam...