Cuma günü Voleybol Federasyon’u tüm yönetim kurulu üyeleriyle birlikte basını bilgilendirme toplantısı yaptı.
Sonda söyleyeceğimi yazımın başında söyleyeyim; Ben federasyonun açıklamalarından ve sorulara verdikleri yanıtlardan tatmin oldum. “Yanıtlardan” kelimesini özellikle tırnak içine aldım. Çünkü sorulara sadece başkan değil, o konunun sorumlusu olan yönetim kurulu üyelerinin cevap vermesi, öncelikle yönetimde bir birlik ve çoğulculuğun hakim olduğunu göstermesi açısından önemliydi. Sonuçta konuyu iyi bilen üyenin soruları yanıtlaması inandırıcılığı da artırdı.
Son dönemlerde internet sitelerinde yaygın olan suçlamaların cevaplarını aldık. Sorulara verilen yanıtları herkes değişik açılardan değerlendirebilir. Bazı arkadaşlarım verilen cevapları olumlu bulabilir, diğer bir bölümü de olumsuz. Herkesin değer yargısı mutlaka farklı olacaktır ancak bu toplantı bir daha net olarak gösterdi ki; her sorunun bir yanıtı vardır. Öyle de oldu.
Bu arada bence toplantıda söylenen en önemli cümle; “Eğer bir konuda aldığınız duyum sizi rahatsız ettiyse ve kendinizi yazmak, sorgulamak zorunda hissettiyseniz, konuyu birde suçlananla konuşup, onunda görüşünü alın, değerlendirmenizi de öyle yapın” oldu.
Gerçekten de bazen çoğumuz bu hatayı yapıyoruz. Sorgulamak yerine düşüncemize yakın olan şeyleri yazmayı, söylemeyi yeğliyoruz. Ayrıca konuyu bakış açımıza uygun olan bölümüyle yoğurup kamu oyuna yansıtıyoruz. 1969 yılından bu yana 44 yıldır gazetecilik yapan, sürekli basın kartı taşıyan bir kişi olarak öz eleştiri yaparsam, zaman zaman bende böyle yaptım, hala da yapıyorum. Onun için yukarıda ki cümle, bu mesleğe görül vermiş tüm genç arkadaşlarımıza rehber olmalı. Bizlere de bir kez daha uyarı.
Yukarıdaki satırlarda belirttiğim gibi ben toplantıdan da, sorulara verilen cevaplardan da memnun ayrıldım. Biliyorum bu satırları okuyanlardan bir kısmı “Tabi ki memnun olursun, sen zaten onları destekliyorsun” olacaktır. Doğru. Ben bu grubu destekliyorum. Çünkü (polemik konusu yapılmasın diye isim vermek istemiyorum) ama bu yönetim içindeki bazı kişilerin kulüplerde, ulusal takımda antrenörlüğünü yaptım. Bir kısmıyla da yıllardır voleybol camiası olarak iç içeyiz. Bu nedenle kredileri fazla.
Ancak bu onları eleştirmiyorum, ya da eleştirmeyeceğim anlamını da taşımaz. Yazılarımı okuyorsanız; ulusal takımlarımızın aldığı sonuçları ve teknik kadrolarını en çok sorgulayanlardan biriyim. Bu arada doğru bulmadığım konular olduğunda da çekinmeden dile getiririm. Ancak genelde bunların voleybol ile ilgili olmasına özen gösteririm (liglerin takım sayısının artırılması, lig sistemi, ulusal maçlar, yabancı antrenörler, takımların oyun sistemleri, hakemler vs.). Onun dışında anlamadığım, bilmediğim, daha doğrusu tartışacak donanıma sahip olmadığım konulara değinmemeye çalışırım (inşaat, vergiler, icra, mahkeme, personel gibi). Zorunlu kalırsam da konuyu gündeme taşırım ama üstüne yorum yapmam. Ancak bilenlerin görüşünü isim vererek yansıtır ve cevap bulmaya çalışırım.
Neyse, toplantıyı bir kenara bırakıp biz yine maçlara dönelim. Bu hafta Avrupa sınavı olmadığı için hafta arası lig karşılaşmaları vardı. Merak edilen maçların başında da İstanbul Büyükşehir Belediyesi- Fenerbahçe Grundig müsabakası geliyordu. Son haftaların formda iki ekibinden mücadele dolu, iyi bir karşılaşma beklentisiyle gittiğimiz Haldun Alagaş da umduğumuzu bulamadık. Sarı- lacivertliler ilk iki set rakibine oyuna girme şansı bile tanımadı. Hele ikinci setin 12-25 bitmesi herkesi şaşırttı. Sadece 25-27 biten üçüncü sette heyecan yaşandı. Sonuçta Fenerbahçe, zorlu geçmesini beklediği deplasmandan set vermeden dönmüş oldu.
Çarşamba bayanlar kozlarını paylaştı. İstanbul da favori olarak gösterilen Galatasaray Daikin, Halkbank karşısında ölüp ölüp dirildiği ve 1-2 geriye düştüğü maçı 3-2 kurtarmayı başardı.
Başardı da, karşılaşmayı seyredenleri bir çok soruyla baş başa bıraktı. Sarı- kırmızılılarla ilgili özellikle “servise karşı manşet” sorununu Barbolini geldiğinden bu yana dile getiriyorum, ama aradan neredeyse 1.5 yıla yaklaşan zaman geçti değişen bir şey yok. Bir takım, bu konuda bu kadar mı zorlanır? Şaşırmamak olası değil. Tamam Rabadzhieva sakat, onun yerine oynaması beklenen Saori ülkesinde olduğu için yok (Biliyorsunuz Barbolini ligde, pasör Lo Bianco ve çaprazı Montano’dan asla vazgeçmiyor. Onun için bu ikiliden sadece biri sahada yer alabiliyor). Ancak yine de zirve hesabı yaptığı söylenen bir ekip, eğer bir oyuncunun yokluğuyla ligin sonlarında yer alan bir rakipten 3-2 sıyrılabiliyorsa, ikinci sette tam 13 sayı geriye düşüyorsa (8-21)… Sizce bunun mazereti ne olabilir ki?
Bu setle ilgili bir not: Halkbank, servise karşı %33 iyi manşet alıp, %41 hücum yaparken, Galatasaray Daikin; %43 (yani rakibinden 10 puan daha iyi olmasına karşın), yüzde 40 ile hücum yaptı. Bu da iyi düşünülmesi gereken bir başka soru.
Pazar günü seyrettiğim iki maçta; Galatasaray FXTCR, Çankaya Belediyesini 3-1 yendi. Sarı- kırmızılıları Ahmet Salah (17 sayı), Herry Bell (15 sayı) sırtladı gibi görünse de 9’ar sayıyla oynayan iki orta oyuncu İbrahim ve Ferhat’ında hakkını vermemiz gerekiyor.
Kaybeden Çankaya Belediyesi’nde ise, Cansın (14), Engin (13) sayıyla iki yabancı Böhme ile (6 sayı), Knudsen’e (hiç sayısı yok) fark attılar. Yani “iki sporcumuz oynadı, iki yabancı seyretti”.
Bu karşılaşmadan sonra Fenerbahçe Grundig, Arkas’ı 3-2 ile geçerek, ligin yenilgisiz tek ekibi olma unvanını korudu. Bu tür zorlu karşılaşmalarda olduğu gibi takımlar yine servis silahına sarıldılar. Ama bu kez çok kaçırmaları mücadelenin güzelliğini de, kalitesini de düşürdü (sarı- lacivertliler: 21, İzmir ekibi: 23 servis hatası yaptı. Toplamda neredeyse iki set).
Fenerbahçe Grundig, her zaman olduğu gibi Miljkovic (24) ve Marshall’ın (22) sayılarıyla maçı kotardı. Tabi ki bu galibiyette pasör Arslan’ın ve Brezilyalı Fonteles’in yerine görev yapan Turgay’ın (16 sayı) payı da fazlaydı.
Arkas son haftalarda ki dağınıklığında kurtulmuş gibiydi. Yabancılarından özellikle Sivula (23 sayı) nihayet “kendilerine gelmiş” bir görüntü içindeydiler.
Heyecan dozu yüksek, keyif veren 5. sete ise damgasını hakem Onur Hoşnut vurdu. Karşılaşma boyunca faul ölçüsünü elinden kaçıran Hoşnut, son sette ki kararıyla sonuca etki etmiş oldu.
Benim gözümle anlatalım: Sayılar 14-15. Arkas servis kullandı, Fenerbahçe topu öldüremedi. Böylece İzmir ekibi, maçı bitirecek hücum şansını yakalamış oldu. Ne var ki 4’e atılan top filenin üstünden karşı alana yöneldi. Bu sırada Sivula bloğun üstünden rakip alandaki bu topu itti ve yerle buluşmasını sağladı. Hakem bunu “taşıma” olarak yorumladı ve ortalık karıştı. Halbuki kararın doğrusu “rakip alandaki topa müdahale” olmalıydı. İzmir ekibinin oyuncuları uzun bir süre karara tepki gösterdiler.
Oyun tekrar başladı. 18-18 de Sivula servisi kaçırdı: 19-18 oldu. Servisi Marshall attı. Top 9 metre çizgisinin yakınına ancak dışarı düştü. Onur Hoşnut düdüğünü çaldı, topun içeride olduğunu işaret ederek karşılaşmayı bitirdi.
Ortalık yine karıştı. Bu arada maçı monitörden izleyenlerde, anlatan Adnan Paşaoğlu da topun dışarıda olduğunu belirttiler, ama karar tabi ki değişmedi.
Pazar günü ise bayanlarda, favoriler kazanmayı bildiler.