Kulüp takımlarımız Avrupa’nın zirvesini zorlamaya devam ediyor. Son yıllardaki yükselişimiz sürerken, tek üzüntümüz Vakıfbank Türk Telekom’un Cannes’a elenmesi oldu. Ancak Fenerbahçe Universal, Arkas ve Galatasaray, son oynadıkları maçlarda gerçekten çok önemli galibiyetler alarak göğsümüzü kabarttı. Bu oynanan maçlar ile ilgili çok fazla söylenecek bir şey yok. Fenerbahçe Universal ve Galatasaray beklenen galibiyetleri aldı. Fakat Arkas’ı bunlardan ayırmak istiyorum.
Arkas, benimde her zaman söylediğim ve uygulamaya fikren katılmadığım 2+1 yabancı sınırlaması yüzünden, ligde zor günler yaşıyor. 2+1 ile tüm Türkiye’de lig kalitesinin düştüğüne inanıyorum. Bu konuya da şimdi fazla girmek istemiyorum. Esas konu, Arkas’ın İzmir’de bir tarih yazarak Şampiyonlar Ligi’nde “Dörtlü Final”e kalması. Birkaç ay önce sezon başlarken, Şampiyonlar Ligi Grupları’ndan çıkacağına bile şüphe ile baktığımız o takım, grubunu 1. sırada tamamladı, zorlu rakiplerini bir bir eledi ve “Dörtlü Finaller”e kaldı. Son maçta 2-0 geriye düştükten sonra o maçı 3-2 kazanmak, üstüne de bir altın set oynayıp, o sert Rus Ligi’nden gelen Lokomotiv’i elemek öyle kolay iş değil. Oyunculardan önce, maçın Salonu’nu değiştirerek Karşıyaka Arena’da oynama fikrini kim ortaya attıysa, onu anlından öpmek istiyorum. Çünkü seyirci baskısı maçta çok etkili oldu ve galibiyeti tetikledi. Diğer büyük salonda bunun olabileceğine inanmıyorum. Oyunculara bakacak olursak Agamez ve Hansen, maç içindeki performansları ve sinirler gerildiği anda rakibi oyundan düşürmeleri gerçekten alkışlanacak cinstendi. Şimdi yazımın başlığında yazdığım gibi, tabi ki gönül Polonya’daki finallerde Arkas’ın kupa ile dönmesini ister. Ama, ben Arkas’ın ne sonuçla dönerse dönsün görevini yaptığını düşünüyorum. Bir Türk kulübünün, erkek milli takımı bu kadar başarısızken, belki de dünyanın en önemli platformunda yer alması gerçekten inanılmaz bir başarı. Arkas’ı gerçekten yürekten tebrik etmek gerek. Birkaç kelime ile temsilcimizin buradaki şansını da yorumlayacak olursam, ilk gün ev sahibini geçmek Arkas için zor gibi gözüküyor. Kedi evinde aslan kesilecektir. Bana göre, Belchatow ileTrentino final oynar.
Gelelim Fenerbahçe Universal’e. Bence bu kadro Dünya’nın en iyi takımını oluşturuyor. Gününde bir Fenerbahçe’yi yenecek takım olduğunu düşünmüyorum. Düşünsenize, bu takım öyle bir takım ki, Sokolova gibi bir star, bir pozisyon manşette saklanıyor. Başka bir takımda oynasa, bütün takımın manşet yükünü çekebilecek bir oyuncu Sokolova. Sonuç olarak tüm oyuncuların ne kadar üst seviye ve yerinde transfer olduğu anlaşılıyor. Birde Ze Roberto’nun tecrübesini eklersek, takımımız gerçekten rüya takım gibi. Naz belki de en iyi oyunlarını oynuyor son zamanlarda. Neden mi? Öyle eline düzgün manşetler geliyor ki, bunları dağıtmak sadece zekaya ve taktiğe kalıyor. Kötü pas atmak elde değil. Tabii atılan paslar da sayı olunca, performans git gide artıyor. Tek tek oyuncuları yazmak istemiyorum. Bütün oyuncular mevkilerinin belki de en iyileri. Tüm oyuncuların ve camianın bu şampiyonluğu ne kadar çok istediğini de düşünürsek, inanıyorum ki bu kupa yine Türkiye’ye gelecektir.
Azerbaycan’daki finallere kısaca bakacak olursak, akıllara hemen şu soru geliyor. Kendi ülkelerinin takımının olmaması, organizasyon ve seyirci bakımından nasıl bir etki yapacak. Mesela ben ilk maçta Fenerbahçe’yi destekleyen seyirci kadar, belki de daha fazla Dinamo Kazan’ı destekleyen seyirci olacağını düşünüyorum. Bu maçın skor tahminini yapacak olursam, Gamova’yı durdurduğumuz anda 3-0 rahat kazanacağımızı söyleyebilirim. Ama bu maçta, Gamova’nın daha hiç Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kaldırmadığını ve içinde olan o hırsla maça çok saldıracağını düşünürsek, Fenerbahçe Universal’i zaman zaman zorlayabileceğini düşünüyorum. Ayrıca dörtlü finalin bu ilk maçı, şampiyonu da belirleyecektir. Cannes ve Villa Cortese’nin her iki takımı da yenebilecek güçte olduğuna inanmıyorum. Cannes - Villa Cortese maçına skor tahmini yapacak olursam, setli geçeceğini düşündüğüm maçı 3-2 veya 3-1 Villa Cortese kazanarak, Fenerbahçe’nin finaldeki rakibi olacaktır. Final için tahmine bile gerek yok. Sarı melekler, o çok istedikleri kupayı bu yıl müzelerine getireceklerdir. İki takım da rakibimiz bile olamaz. Şimdiden temsilcimize başarılar diliyorum.
Diğer bir gururumuz olan temsilcimiz Galatasaray’a da kupa çok yakışacaktır. Ama finaldeki rakip çok zorlu olacak. Şimdi sıradaki rakip olan Romanya temsilcisi Tomis Costanta, her ne kadar çeyrek finalde Dinamo Krasnodar’ı sürpriz bir şekilde elediyse de, Galatasaray’a rakip olamayacaktır. Finale yükseldiğimizi düşünürsek, karşımıza iki İtalyan takımının galibi gelecek. Bu eşleşmeden İtalya Ligi’nin lideri olan Yamamay’ın çok rahat set vermeden gelebileceğini varsayarsak, bu yıl CEV Cup finalinin adı Galatasaray-Yamamay olacaktır. İşte iş burada başlıyor. Belki de son yılların en iyi takım oyununu oynayan ve bu sayede İtalya ligini silip süpüren Yamamay karşısında Galatasaray’ın, ekstra iyi oynaması gerek. Galatasaray’ın sezon başından beri bocaladığı ve bunu düzeltmek için Miletic ve Derya’yı transfer ettiği servis karşılama ve defans sorunu hala çözülmüş değil. Bu durum işi biraz zorlaştırsa da, Natalia’nın son haftalarda artan performansı bu açığı kapatabilecek mi, bekleyip göreceğiz. Bu maça tüm voleybol severlerin Galatasaray’ı desteklemek için salona gelmesi şart. Güçlü rakip karşısında çok etkili olacaktır. Ayrıca sonuç ne olursa olsun, sezonun en heyecanlı ve çekişmeli maçlarından birini seyredeceğinizi de unutmayın. Tabi bunun için önce Costanta engelinin kazasız aşılması şart.
Yazımın başlığında da yazdığım gibi, gönül üç kupayı da istiyor. Bize 3 Kupa Yakışır. Takımlarımız yeter ki istesinler ve inansınlar...
Bu köşe yazısı aynı zamanda www.turkiyehaberajansi.com, www.ajansspor.com ve www.sportivi.com.tr adreslerinde de yayınlanmaktadır...