Halka açık şirketlerin dönem sonu bilançoları vardır! Bu bilançolar açıklanır ve bu bilançolara göre; yatırımcılar; söz konusu şirketlerin dolaşımdaki kağıtlarına yatırım yaparlar.
Voleybol Federasyonu da dönem sonuna geldi. Şimdi; 4 yıldır yönetimde olan Sn. Erol Ünal Karabıyık yönetimi; genel kurulda bir bilanço açıklayacak.
Bu bilançoyu Voleybolun bireylerinin değerlendirme ve karar verme şansı yok maalesef. Çünkü Voleybol Federasyonu; halka açık bir şirket gibi şeffaf şekilde yönetilmiyor zaten. Hangi Federasyon bu şekilde yönetiliyor derseniz de; onun da cevabı: Hiçbiri !
Şirketlerin Bilançolarını ve Borsa hareketlerini denetleyen ve kuralları koyan, Sermaye Piyasası Üst Kurulu ve Rekabet Kurumu gibi kurumlar, yatırımcıların zarar görmesini engelleyecek kuralları koyar ve ağır yaptırımları uygularken; Skandal Bakan Suat Kılıç yönetimindeki Spor Teşkilatı ise; getirdiği İmza Toplama ve toplanan imzaları ilgili Federasyona teslim etme (!) kuralı ile demokrasinin, eşitlik ilkesinin dibine dinamit koyuyor en başında!
Türk sporu da; bu denetimsiz özerklik modelinde kurulmuş İmparatorlukları (Federasyonlar) ile; frenleri boşalmış kamyon misali yokuş aşağı gitmeye devam ediyor!
Şimdi; 2 Ekim 2012 tarihinde Voleybol Federasyonunun göstermelik seçimi yapılacak. Orada; Hasan Epirden Hocanın açıkça yazdığı gibi; voleybolla alakası sadece seçim günü gelip oy atmak olan 157 delege ( Toplam delege sayısı 193 ) el kaldıracaklar, mevcut federasyonun 4 yıllık çalışmasını ibra edecekler, ve bir 4 yıl daha mevcut Federasyonun Erol Ünal Karabıyık tarafından oluşturulacak yeni yönetim kurullarına voleybolu yönetmeleri için yetki verecekler.
Hiç kimse; kaynakların doğru yerlere kullanılıp kullanılmadığı ile ilgili sorular sormayacak! Sadece eller kalkacak?
Açıkçası; voleybolla ilgisi, seyirci ve sempatizan düzeyinde dahi olup olmadığı tartışılacak bir kitle; voleybolun geleceğine kara verecek?
Voleybol için şimdiden hayırlısı olur diyelim ve Voleybol Federasyonunun bu adil (!) seçim sonrası oluşacak yeni yönetimine şimdiden başarılar dileyelim.
Voleybol Federasyonunun bize göre gerçekleşen Sportif-Ekonomik bilançosuna gelince:
En büyük başarı olarak Bayan Milli takımlarının başarısı olarak gözüküyor ki; A Bayan Takımımız Dünya Klasmanında 4 Yıl önce 11.inci iken, şu anda 7.liğe çıkmış durumda (Olimpiyat sonrası). Bunun yanında Yıldız ve Genç Milli takımlarımızın Avrupa Şampiyonlukları ve Yıldız takımımızın Dünya Şampiyonluğu var.
Burada bir konuya dikkat çekmek gerekiyor: Milli takımımız genellikle Kendi sahasında organize ettiği turnuvaları kazanırken, deplasmanlarda kayıp. Genç Milli takımın geçtiğimiz yıl Slovakya'ya elenerek Dünya Finaline kalamaması, Olimpiyatlarda kazanılabilecek en azından tarihi bir Bronz madalyanın göz göre göre kaçması.. Yine de; eksilere ve tonlarca yapılan yönetim yanlışlarına rağmen; Bayan Voleybolumuz; yapılan bunca yatırımın karşılığını vermiş gözüküyor genel tablo içerisinde.
Gelelim Erkeklere… 4 Yıl önce FIVB Klasmanında ; 42. sıradaki erkek Milli takımımız şu anda 48.liğe düşerken en son katıldığı turnuvada tarihimizde ilk kez İngiltere'ye tüm kategorilerde yenilen ilk milli takım olarak tarihe geçti. Transfer dönemlerinde parayı çuvalla götüren bu kardeşlerimizi önce Fausto Polidori-Semih Oktay , Daha sonra da Sırp antrenör Veljoasic-Semih Oktay ikilisi yönettiler. En sonunda da Veljo Basic; milli takıma kazandırdığı üstün başarılardan dolayı da; Güzide Ziraatbank Spor Kulübümüz ile kontrat yapma şerefine ve biraz da orayı götürme (!) şansına nail oldu!
Bu Milli takımlara seçilen antrenörlere hangi Federasyon üst kurullarının onay verdiği, sunulan CV'lerin doğruluk paylarının ne oranda değerlendirildiğini gerçekten merak ediyoruz. Belki bizi yeni Federasyon oluşumundan aforoz edilen; Ekşiler, Çakmaklar vesaireler bilgilendirirler bu günahlara ve haksızlıklara ortak olmuş kişiler olarak? Çünkü; gelen bu antrenörler; icraatları ile; “Türk antrenörlerin suyu mu çıktı?” dedirttiler!
Türkiye Voleybol Federasyonu; tesisleşme konusunda; GSGM'nin finansal desteği ile büyük bir başarıya imza atarken (Ankara Başkent Salonu, İstanbul Burhan Felek Salonu, Bursa Cengiz Göllü Salonu, İzmir Atatürk Salonu yenilenmesi), sponsorluk ve naklen yayın gelirleri ile de zenginleşti.
Özellikle daha küçük ölçekli kulüpler; Naklen Yayın ve Sponsorluk gelirlerinden pay alamazken, bir çok kulübümüzün de finansal zorluklar ve Federasyonca ödemek zorunda bırakıldıkları yüksek katkı bedelleri nedeniyle voleyboldan çekildikleri görüldü. Açıkçası; Kulüpler fakirleşirken, Federasyon zenginleşti!
Türkiye Liglerinde üst seviyede oynayan kulüplerle aşağıdakiler arasında ciddi bir gelir ve kalite uçurumu oluştu! Türkiye'de son siyasi iktidar döneminde her konuda olduğu gibi voleybolda da adalet sağlanamadı! Homojenlikten uzak, rekabet açısından çok zayıf ligler oynandı!
Son yıllarda voleybolcu sayısında özellikle bayanlarda bir patlama yaşıyoruz. Ama bu katılımcı kitlenin kalitesini değerlendirdiğimizde; gözlemlerimizle, üst seviye sporcu adayı olarak maalesef orantılı bir sonuçla karşılaşamıyoruz? Bu da kalite ve katılımın (kantite) çok farklı kavramlar olduğunu gösteriyor.
Ayrıca; Türkiye Liglerinde hala Kulüpler Birliğinin kurulamamış olması; kulüplerin olduğu kadar, aynı zamanda Federasyonun da ayıbıdır.. Bu da göstermektedir ki; Federasyonla işbirliği içerisindeki üst seviyeyi monopolize eden bir kaç kulüp bu işe taş koymaktadırlar. Aslında bindikleri dalı kesmektedirler.
Voleybol Federasyonu; 4 yıl evvelki seçim bildirgesinde ; İDDİA ile ilgili verdiği sözü tutmuş, voleybolu iddia'ya sokmuştur. Fakat; her hafta iddia programında yer alan maç sayısının azlığı ve özellikle büyük takımların küçüklerle oynadıklarındaki 1,01 lik komik oranlar; iddiayı cazip durumdan çıkartmıştır. Bunun tek çözümü; dengeli ve adaletli bir ligden geçmektedir (Bkz. BEKO Basketbol Ligleri).
Eğitimde; Hacettepe Üniversitesi destekli antrenör eğitimi ve bir çok skandal durumlar medyaya yansımış hakem eğitimleri verilebildiğince verilirken, sporcu ve özellikle Türk voleybolunun kanayan yarası konumundaki; yönetici eğitimi nedense görmezden gelinmiştir!
Bir kaç antrenör derneğinin düzenlediği seminerler dışında da elle tutulur, önemsenecek, Anadolu’ya yaygın bir seminer faaliyeti de düşünülmemektedir.
Geçenlerde bir Antrenör dostumun yakınmalarını dinledim: Geçtiğimiz yaz aylarında; 135 kişilik antrenör grubuna 15 gün boyunca tek başına ders vermek durumunda kaldığından, bu sayıdaki bir sınıfta ne doğru dürüst ders yapılabildiği, yapılan pratik sınavın ise sayının çokluğu nedeniyle verimsiz ve objektiflikten uzak olduğu yakınmalarını duydum! Aklıma; Türkiye Voleybol Federasyonu tarafından beğenilmeyen FIVB kurslarındaki katılımcı sayısının maksimum 35'le sınırlandırıldığı, bu sayının üzerinde katılımcı kabul edilemediği geldi? Acı acı gülümsedim..
Geliyoruz Plaj Voleyboluna: Plaj Voleyboluna açık ve kapalı tesisler kazandıran Erol Ünal Karabıyık Federasyonu; tüm iyi niyetiyle Amerikalı Coach Troy Tanner'i getirtmesine rağmen; plaj voleybolunda realiteden uzak işlere imza attı. Salon voleybolunda verilen ücretlerin yüksekliği; amatör bazda kalan plaj voleyboluna salon sporcularının ilgi göstermemesi sonucu hüsran oldu!
Açıkça konuşmak gerekirse; Plaj Voleybolunda Gürcistan kadar dahi bir stratejimizin olmadığı gerçeğiyle karşılaştık. 4 Denizi olan ve Turizmin Avrupa’daki lideri Türkiye'nin son olimpiyatta takımı yoktu! Çok ciddi finansal kaynaklara sahip olan Türkiye (Spor bakanlığı yanında, Kültür ve Turizm bakanlığı fonları da kullanılabilir) maalesef bu potansiyeli değerlendiremiyor. Olimpiyatta temsil edilemememizin en büyük sorumlusu, kafadan yanlış stratejileriyle ve yetersizliğiyle maalesef bugünkü Federasyonumuzdur!
Bugün Türkiye'deki plaj Voleybolu; başta Hasan Epirden, İbrahim Dağıstanlı, Dünya Baltacıoğlu vs. gibi bir kaç gönüllü organizatörün show amaçlı turnuvaları ile ayakta durmaya çalışmaktadır ve Federasyon katkısı çok alt düzeylerdedir!
CEV Avrupa Plaj Voleybolu Merkezi projesi de; yine önümüzdeki TVF seçimlerinde Alanya delegesi olan; Belediye Başkanı Hasan Subaşı'nın arazi rantı skandalının ortaya çıkartılması ile suya düşmüştür! Buna karşın değişik bir başka alternatif proje maalesef üretilememiştir.
Altyapılarda; özellikle nüfusu 15 milyonu geçen İstanbul ve 6 milyonluk nüfusu ile Ankara'nın 4 yıl öncesine göre katılımcı kulüp oranı göreceli olarak %40 civarında düşerken; yerine yeni kulüpler gelmemiştir. Özellikle 3.üncü havalimanı gündeme gelen İstanbul; hala tek bir ajanlık tarafından ve tek merkezden yönetilmeye çalışılmaktadır. Çekilen kulüplerin yerini ise; mevcut talep karşısında, ticari spor okulları (sadece kızlarda) doldurmaya çalışmaktadır.
Voleybol Federasyonu’nun ne yazıktır ki, büyük şehirlerle ilgili makro bir planı yoktur ve hiç olmamıştır! Hatta düşünülmemiştir bile?
Sonuç olarak: Günahlarıyla, sevaplarıyla bir dönem kapanıyor. Ümit ederiz ki; Tek Adam ; hatalarından ders alarak voleybolumuzu bulunduğundan çok daha iyi noktalara götürür?
Bu konuyu burada kapatıyor ve çok taze olan diğer 2 konuya geçmek istiyorum.
Birincisi; Epirden hocanın da bahsettiği; Ankara'nın güzide kulübünün Balkan kökenli antrenörü ile ilgili…
Başından söyleyeyim, Türk Antrenörleri o kadar hor görüldü ve aşağılandılar ki bu konuları yazmak ve dile getirmeyi artık biz görev sayıyoruz.
Vaka o ki, bu antrenörün geçen yıl takımına transfer ettirttiği orta Avrupa kökenli pasörün; diğer bir Ankara takımına transferinin gerçekleşmesinden sonra; transferi gerçekleştiren Türk menajer kardeşimize geçtiğimiz yıl oynadığı kulübün antrenörüne 31.000 EUR komisyon ödediği ve bu meblağın kendisinden; Ankara kulübünün idarecilerine ve Başkanına (!) dağıtılmak üzere istendiği şeklinde idi. Menajer kardeşimiz olaya pek inanmadığında da pasör hanım kızımız; bu antrenörle arasındaki e-mailleri çıkartıp menajer kardeşimizin önüne koyuveriyor…
Konu kulübe de aksediyor. Şimdi bu kulüp kara kara düşünmekte! “Ne ettik de aynı antrenörle yeni sözleşme imzaladık, hatta bir de yine aynı antrenörün önerdiği sarışın ve problemli olduğu söylenen bir Balkan kökenli oyuncu ile hem de 3 yıllık anlaşma yaptık?” diye…
Bu duruma en iyi uyacak atasözü, şemsiye ile ilgili olan Çin atasözüdür her halde? Bilenler bilir?
İnsan ister istemez düşünüyor, kim bilir, amatörce ve ortalığa çıkmadan örtbas edilen daha ne finansal ve hissi skandallar oluyordur daha üst seviyedeki Yabancı Coach'lar ve kulüplerimiz arasında?
Tabii örtbas edilemeyen ve köprüden aşağıya atlayarak (!) intiharla sonuçlananları da var!
Son konumuz ise yine antrenör ve insan ile ilgili!
Trakya'daki illerimizin birinde geçtiğimiz yaz bir Balkan Şampiyonası düzenleniyor. İlimizin Gençlik ve Spor İl Müdürü eski bir voleybolcu. Döneminin en iyi Voleybol Antrenörlerinden ve Türkiye Liglerinde üst seviyede antrenörlük yapmış bir dostum! Sahada oynayan milli takımımız geçen yılın Dünya Şampiyonu bir alt kategoride. Turnuvanın ilk maçı 0-3 lük bir mağlubiyet şokuyla başlıyor. Seyirci takımı ve sahadaki antrenörü protesto ediyor. Maalesef antrenöre seyirciden o maçta ve takip eden maçlarda müdahaleler oluyor...
Akşam vakti dostumun telefonu çalıyor ve şehrin Devleti temsil eden en üst düzeydeki mülki amiri tarafından makamına davet ediliyor!
Hafif yollu bir sitemin ardından Sn. Vali; dostuma “Bu ne biçim takım ve hoca? Yarın takımın başında siz çıkın maça!” direktifini veriyor? Tabii ki tecrübeli dostum, ince bir diplomasi ile; bunun mümkün olamayacağını münasip bir lisan ile Sn. Vali’ye anlatıyor.
Sevgili dostum yaşadığı sıkıntılı anlardan sonra telefonda; “Bir daha mı voleybolla ilgili bir turnuvayı Federasyondan talep etmek, tövbe!” diyordu.
Aynı takım; yeni atanan Baş antrenörü ile 1 ay sonra Ankara'da Avrupa Şampiyonu oluyordu!
Şimdi; niye anlattım bu olayı; merak edenleriniz olacak? Sabır göstersinler, buna benzer fakat çok daha vahim sonuçla biten bir olayı da aktardıktan sonra cevaplanmış olacak?
Mayıs 2012… Türkiye-Rusya Olimpiyat Eleme Müsabakası oynanacak. Müsabakadan önce İstanbul’da yaşayan, eski bir Sovyet ve Azerbaycan Milli takımı sporcusu ile konuşuyoruz. 3-1 normal sonuç , maksimum 3-2 Türkiye'nin alacağı tahmininde bulunuyoruz. Onlarda ise Rusya'nın her şekilde kazanacağı görüşü hakim. Tabii ki milliyetçi bir düşünce ile biraz fanatik bakıyorlar olaya. Halbuki 2003'ten beri son 10 yılda Türkiye; Rusya ile bayanlarda ve Genç Kızlarda her kategoride oynadığı müsabakaların %80 ini kazanmış durumda.. Maç bitiminde tekrar görüşüyoruz. Sence Rusya niye kaybetti diye soruyor bana. Ben de; Coach'un seviyesinin bu takım için yeterli olmadığını, takım teknik ve fizik olarak tam hazır durumda olmasa bile; Coach'un yanlış altı ile başladığını, defans oyunu oynayan Türkiye'ye karşı durumu dengelemek için Goncharova yerine top tekniği kuvvetli ve tecrübeli Artamonova (Estes) ve bloğu yükseltecek ve servisi kuvvetli 2.00 metrelik Merkulova'nın başlamış olması gerektiğini, servis stratejisi olarak yanlışlar olduğunu, takım üzerinde bir disiplin oluşturamadığını ve daha sonra da yanlışlarını çok geç düzeltmeye çalıştığını, fakat iç saha ve seyirci avantajını elinde bulunduran Türkiye'nin kendine güveninin doruklara çıkması ile Rusya'nın kaybettiğinden bahsettim.
O da bana cevaben; “İyi çocuk ve ilerisi için gelecek vaat eden bir antrenör” dedi. Halbuki ben söz konusu antrenörü Rusya'nın Omsk takımından tanıyordum.
Bir sezon Omsk'u çalıştırdıktan sonra, Dynamo Krasnodar (1 sezon) ve daha sonra da Dynamo Moskova'ya transfer oldu. Sonrasında da Rus Milli Takımının antrenörlüğüne yükseltildi. Bu görev teklif edildiğinde; Rusya Voleybol çevreleri tarafından onun “Hayır” deme ve reddetme şansı olmadığından da bahsediliyordu
Sonuç olarak; Rusya; Londra 2012 Olimpiyatları’nda; 1. sırada bitirdiği B grubu müsabakalarından sonra, bir kaç kez maç sayısı atmasına rağmen; A grubunda çok kötü bir grafik çizerek 4. olan (Millilerimiz sayesinde) Brezilya'ya 3:2 kaybederek elendi! Bu sonuç sonrası gelen kamuoyu baskısı ve kritikler, en sonunda o dönemde voleybolcu bayan arkadaşından da ayrılan Sergei Ovchinnikov'u yüksek derecede alkol sonrası intihara sürükledi! Baş Antrenör kendini Hırvatistan'da Dinamo Moskova takımı ile kamp yaptıkları otelin banyosunda asmıştı.
Bizlere göre bu ölümün en büyük sorumlusu Rusya Voleybol Federasyonu ve Rusya derin voleybol teşkilatıdır! Normal olarak bu Olimpiyatlara takımı çok geride değil; 2010'da Dünya Şampiyonu yapan; Türkiye'nin yetiştirdiği antrenör Vladimir Kouzoutgin'in götürmesi gerekiyordu. Fakat ne olduysa oldu; derin teşkilat ( bunların arasında Federasyon bağlantılı 2 şubeye bölünmüş bir menajerlik şirketi de var) oyuncuları da kullanarak antrenör değişikliği ardından, yeterli olup olmadığına bakılmadan kendi adamlarını göreve getirdi!
Maalesef günümüzde özellikle bayan oyuncular sosyal medya kanalıyla çok rahat manipule edilebiliyorlar ( Facebook-twitter vs.).
Dolayısıyla da daha sonra bu tip durumlara yol açmamak için, Federasyonların ve kulüplerin antrenör seçimlerinde; dirayetli, psikolojik olarak güçlü, belirli bir karizma ve hayat görüşüne sahip, teknik olarak bilgili ve mümkün olduğunca deneyimli antrenörleri göreve getirmeleri gerekiyor.
Sonuç olarak; bizde mutlu sonla biten benzer iki antrenör hikayesi; Rusya'da trajedi ile sonuçlandı! Olan maalesef insan hayatına oldu?
Şunu unutmamalıyız ki; hiç bir ego, hiç bir ihtiras, hiç bir başarı; insan hayatından daha değerli değildir!
Yeni sezonda ve yeni federasyon döneminde tüm kulüplerimize ve Federasyonumuzun oluşacak tüm kurullarına başarılar dileriz…
sancakalabanda@voleybolx.com